Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı – Modern İslam mı, klasik dindarlığın diplomatı mı: Fethullah Gülen (1)
İlk sene-i devriyesinin akabinde, “o bana ait” çocuk mızmızlığıyla, en az iki kutuplu cemaatinin birbirine zıt ve kısmen düşman iki güçlü grubu tarafından iki uçtan çekiştirilen Fethullah Gülen, çoktan kendi cemaati için bir aklanma ve temizlenme maskesine dönüşmüş durumda.
Anma programları bizi şaşırtmayacağı üzere ne bir yüzleşme sahnesi ne de bir tartışma zemini olabiliyor. Cemaatin gelenekselleşmiş törenleri dışında, onu konuşma cesareti de eleştirme niyeti de pek kalmadı.
Aslında “eleştirirsem yanlış anlaşılırım” korkusuyla sürdürülen bu yüzeysellik, çok daha derin bir dönüşümün işareti gibi: Gülen artık bir insan değil, kamusal alanda dolaşan bir imge¹.
Kirli ellerin “Hocaefendi’yi sevme” ve “ona bağlılığını ikrar etme”yle yıkandığı bu son, hiçbir yere bağlanmayan anlamsız gelişmelerin gölgesinde, onu “modern İslam” yorumu üzerinden yeniden okumak için yeterince bekledik.
Peki neden Fethullah Gülen, genel toplum algısında “İslam ve modernleşme” kavramlarıyla birlikte anıldı?
Bunun cevabı, hiç kuşkusuz, 1998 yılında — hem de Vatikan’da — Papa II. Jean Paul ile yaptığı o meşhur görüşmede yatıyor.
Bu buluşma hem Türkiye’de hem de uluslararası çevrelerde, Gülen’in “modern”, “ılımlı” ve “diyalog yanlısı” bir İslam yorumcusu olduğu algısını pekiştirdi.
Oysa bu görüntü, teolojik bir açılımdan çok, stratejik bir temsil biçimiydi.
Modernlik imajının Türkiye’de hafızaya kazınması işte bu fotoğrafla oldu.
Gülen, o karede modernleşmiş bir din anlayışını değil, geleneksel dindarlığın diplomatik maskesini taşıyordu.
Her zaman, bir dinî oluşumu ya da Ortodoks bir inanç biçimini anlamanın en doğru yollarından birinin, o yapının kadınlara nasıl muamele ettiğine ve kadın anlayışına bakmak olduğuna inanıyorum.
Çünkü erkek egemen yapılarda, gücün nasıl kurulduğu ve kimler üzerinde nasıl işletildiği, o yapının radikalleşme eğilimi hakkında önemli ipuçları verir. Bu tür oluşumlarda kadın bedeni üzerindeki denetim, Ortodokslaşma ve radikalleşme süreçlerinin en belirgin göstergesidir.
Zira kadın bedeni, inanç sistemlerinde çoğu zaman “ahlakın sınırını” temsil eder. Bir cemaat kadın üzerindeki kontrolü artırdıkça hem iç disiplinini hem de dışa karşı sınırlarını sertleştirir.
Gülen hareketinin kadınlara biçtiği rol de, bu kapalı yapının ahlaki sınırlarını anlamak için benzersiz bir pencere sunuyor.
Gülen’in hayatını üç dönem halinde incelemenin doğru olacağını düşünüyorum:
İlk dönem, vaizliğe başladığı, çeşitli illeri dolaştığı ve nihayet kurmay ekibini oluşturduğu dönemdir; bu ekiple — çok az değişiklikle — hayatının sonuna kadar hareket etti.
İkinci dönem, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya’da okul açma hamlesiyle başlayan uluslararası genişleme süreci.
Üçüncü dönem ise, 17/25 Aralık soruşturmalarıyla birlikte AK Parti iktidarıyla açık bir savaşa girdiği ve ölümüne kadar devam eden çatışma dönemidir.
İlk döneminde, örgütün gelişmeye, güçlenmeye ve........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d