Müge İplikçi yazdı: Yokuş aşağı
Okul dağılmıştı. Kalabalık, ana kapıdan bir nehir gibi akıyor. İçlerinde, sırtlarında renkli çantaları, siyah tişörtleri ve bol pantolonlarıyla bir grup genci seçtim. Onları takip etmeye başladım. Yaşlı bir teyze edasıyla değil, sanki onların sıradan, görünmez bir gölgesiymişim gibi.
Durduk yere patlayan kahkahaları, bankta oturan yaver takılan amcanın şaşkın bakışlarına aldırmadan birbirlerine takılmaları… Sonra piercingli o genç adam girdi kadraja… “Nedir o Allah aşkına, burnundan sarkan?” diye mırıldandı biri bizim gruptan. Başladılar fıkırdamaya. Teneke adam bu ya! Öteki, “Kaan’a bak,” diye gevrekleşen sesiyle girdi araya, “daha ilk günden yeni bir kız bulmuş!” diye ekledindi kahkahalara.
Helal olsun! Cümleleri tamamlanmıyor, dünya yıkılsa umurlarında değilmiş gibi, sadece inmekte oldukları yokuşa ve biraz ötelerinde parıldayan denize aldırmaksızın, metro istikametinde sekerek ilerliyorlardı. Onları izlemek… Bu, onların peşi sıra gitmekti bal gibi. Baktım ki........
© Medyascope
