menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Müge İplikçi yazdı: Özümsenmeyen bilginin yalnızlaştıran dünyası

18 4
19.10.2025

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşımda olan bir video, eğitim dünyasının yapay zekâ karşısındaki çaresizliğini ve öfkesini oldukça çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyordu. Videoda, yüzünün önce olmamış karpuzun içi, sonra patlıcan moru derken pancar rengine dönen bir öğretmen, ödevlerini yapay zekâ kullanarak hazırlayan öğrencilerini uyarıyordu: “Sonunda kendinizi McDonald’s’ta cızbız köfte yaparken bulacaksınız ya da KFC’de tavukları kızartacaksınız.” Bu görüntü, öğretmenin yaşadığı çaresizliğin renklerle ifadesiydi ve meselenin özüne işaret ediyordu: temel bilgiden yoksun, sadece sonuç odaklı bir eğitim anlayışının uzun vadeli sonuçları.

Bu fenomen sadece sosyal medyadaki bir anlık öfke patlaması değil, aynı zamanda akademik camianın da somut bir gerçeği haline gelmiş durumda. Yakın zamanda görüşme fırsatı bulduğum saygın bir öğretim üyesi, lisans ve yüksek lisans düzeyindeki öğrencilerine artık geleneksel anlamda “paper” (akademik makale) ödevi veremediğinden bahsetti. Öğrencilerin neredeyse tamamının doğrudan yapay zekâdan yararlanması, ödevin amacını bulandırarak, öğrencinin bilgiyi özümseme ve analiz etme kapasitesini ölçmeyi imkânsız hale getiriyordu. Bu durum, eğitimciyi, 1970’li ve 80’li yıllardaki gibi, sınıf içi, gözetim altında yapılan yazılı sınavlara dönmek zorunda bırakmıştı. Peki, bu zorunlu dönüş, bilginin doğası ve ölçülmesi hakkında bize ne söylüyor?

Bilginin ölçülebilirliği tartışmalı bir konu olsa da, edinilen bilginin bireye kattığı deneyim ve içgörü........

© Medyascope