Müge İplikçi yazdı | Kiralık dert, satılık dinleyici: Modern çağın yalnız pazarı
Pazar, şehrin nabzının en tuhaf attığı gündü. Ne haftanın yorgun işleyişine dahildi ne de tatilin tamamen kopuk sakinliğine. Bir ara zamandı; insanların, hafta içi biriktirdikleri hem yorgunlukları hem de kendilerini dışarı vurma istekleriyle sokaklara döküldüğü bir “civciv-lik” anı. İşte böyle bir Pazar günü, kalabalığın içinde, elinde A3 kartondan bir levhayla duran genç bir adam, modern hayatın en eski çelişkilerinden birini simgeliyordu: “Dert dinlemek kiralıktır. Saati iki bin lira.”
Gençti. Yirmilerinin sonlarında, üniversiteden yeni mezun olmuş ya da yüksek lisansın getirdiği teorik bilgi yükü ile pratik hayatın sert zemininin arasında sıkışmış bir öğrenci çehresi vardı. Davranışlarındaki mahcubiyet, bu işi bir kariyer olarak değil de, içinde bulunduğu durumun mecburiyeti olarak yaptığını fısıldıyordu. Kahvehanelerin önünden geçerken, loş mekanlarda oturan, “gelecek vaat eden” diğer genç insanlara levhayı gösterişi, bir pazarlamacıdan çok, bir ricacıyı andırıyordu. Bakışları sürekli kaçamaktı; bazen umursanmamanın verdiği utanç kim oluyordu, bazen de olup bitene içerliyordu; besbelli, yoldan geçen birinin like’lanmış bir Instagram gönderisine bakar gibi ilgisiz bir merakla üstünden kayıp geçmesine tahammül edemiyordu.
Bu basit cümle, aslında üzerine sayfalarca yazılabilecek bir sosyolojik fenomene kapı aralıyordu. İlk ve en bariz okuma, genç adamın mesleğine dairdi: “Ben, resmi unvanı ve muayenehanesi........
© Medyascope
