menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kenan Çamurcu yazdı – Müslümanlığı radikalleştiren “Filistin davası” – 2

19 5
15.11.2025

New York Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Zohran Kwame Mamdani, ideolojik radikallerin, demokrasinin adalete zaafını kullanarak kendine sistemde tutamak bulmasının örneği. Mouffe’nin sağ popülizmi sol popülizmle yenme stratejisinin zaferi. Fakat onunki gibi agonistik, müzakereci, yapıcı değil. Antagonist, kopuşla, husumetle, düşmanlıkla, yıkıcılıkla galibiyet. Gölü mayalamayı başarmasının altında nefret kabadayılığı var. Sonuca ulaştıracak oy seviyesine ulaşma uğruna yolaçtığı tahribatı görecek gözü olmayan ihtiras.

Elbette tepkiliyim, çünkü fütur gözetmeksizin dile döktüğü fikirlerindeki haşinliğin siyasal rejimlerinde, adalet hak getire, minimal hoşnutsuzluğa bile geçit verilmiyor. Türkiye, İran, Gazze bunun uç örnekleri. Buna rağmen o ve taraftarları, bu can yakıcı hakikate göz ucuyla da olsa bakmıyorlar.

Mamdani’nin galibiyetiyle kendinden geçenlerin “Siyonistleri kudurtan zafer” argosu, hakikate ilgisiz ve meraksız taraftar tribününde heyecana yolaçabilir, bize ciddiyet, makul değerlendirme, bilgi, gerçeğin kendisi lazım.

Yanlış anlaşılmasın, muhalifi ve muarızı Trump’ın politik evreninin sistemi fethetmesini, tümden ele geçirmesini, yumruğunu masaya vurmasını ehven-i şer gördüğümden değil. Öylesinin manasını 2016 Temmuz’undan bu yana hayattan bezmiş halde bu diyarda tecrübe ediyoruz. Mevzu, yapayalnız kalmayı göze alamayanların, çaresizliğe hapsolup da şer âleminde kötülüklerden birine iyi maskesi takarak ona tutunmaya çalışmasının çok yanlış olmasıyla ilgili. Bunun en bariz ve net müşahede edildiği alan da İsrail, Yahudiler, semitik kökene hasımlık.

Antisemitik marazın nüanslarla işi yok biliyoruz, ama farzedelim ki kişi İsrail hükümetinin Gazze politikasına karşı çıkıyor, bu konudaki eleştirilerini yapmak yerine neden vahşetin marjında çılgınlık peşinde koşan Hamasçılığın avukatı oluyor? Yahut Tel Aviv’de üretilen siyasetlere itiraz ederken neden Gazze’ye tahakküm eden zorbalığa da aynı şiddette bir çift laf haykırmıyor? Neden olacak, çünkü İsrail ordusundan bazı askerler savaş halinde kural ve hukuk ihlali yaptığında veya savaş suçu işlediğinde bunu İsrail’in yok edilmesi, çoluk çocuk tüm Yahudilerin imhası ya da etnik arındırma için gerekçe (bahane?) yapan karanlık bir dünya görüşü var ortada.

Dünya görüşündeki karanlık da ideolojik genetiğinden miras. “Atamızın evi bombalandı” bahanesiyle 6-7 Eylül 1955’te Rum, Ermeni, Yahudi, hatta Türk İstanbullulara ait iş yerlerini, evleri, mezarlıkları, okulları, kilise ve sinagogları tahrip edip yağmalayan aynı güruh bu. 6 binin üzerinde mekanı talan ettiler o tarihte. 1914’te de benzerini Ermenilere yapmışlardı. Van’da, Erzurum’da Ermeni silahlı gruplarla çatışmalar bahane edilerek Edirne’den, Kayseri’den, Malatya’dan, başka şehirlerden Ermenileri göç ettiren (tehcir) etnik temizlik sırasında fırsat bu fırsat, evleri, iş yerleri, mabetleri tahrip edip yağmalayanlar aynı karanlık dünya görüşünün insanları. Van’daki çatışmayla şu anda benim yaşadığım Bardizag’daki (Bahçecik) Ermenilerin ırkdaşlık dışında ne alakası vardı? Ermeni köyüydü Bardizag, ama Ermeni oldukları için Van’daki, Erzurum’daki çatışmalardan sorumlu tutulup göç ettirildiler. İzmit’te Mimar Sinan’ın şaheseri Yeni Cuma Camii’nin taş ustalarıydılar. Etnik temizlik sırasında evleri, kiliseleri, iş yerleri yağmalandı. Hâlâ değerli bir şeyler bulma umuduyla tarihi eserleri, mezar kalıntılarını tahrip ediyorlar.

İsrail ordusundan suç işleyenleri hedefe koyarken neden Hamasçıların savaş suçlarını konu etmediği sorusunu Mamdani’ye yönelttiğimizde onu ele geçirmiş radikalliğin duvarına çarpıp dönecek. Solcu, liberal, seküler taraftarları da aynı kafada. Seküler görünümlü hayatı New Yorker bohemleri ferahlatıyor olabilir, lakin hatırlayalım, 2001’de 4 bin küsur insanı tek kalemde öldüren 11 Eylül saldırganları Amerika’ya intikal etmeden önce yola çıktıkları ülkede geceyi barda tamamlamıştı. 2015’te Paris saldırılarında 130’un üstünde insanı katleden İslamcı radikaller de cennet yolculuğundan bir gün önce âlemlere akmıştı. Şehit olunca günahlarının sıfırlandığına ve doğrudan cennete gideceklerine inanıyorlar çünkü.

Mamdani’nin İsmaili Şii iken Oniki İmamcı Şiiliğe transfer olmasının özel bir anlamı var. Böyle bir dönüşüm doğallıkla yaşanmaz. Finansal teşvikler kadar ideolojik beslemeye de muhtaç. Oniki İmamcı Şiilerin Hamenei hizbinin kontrolündeki Hüseyniyelerde yaşanmış ideolojik transformasyon çok önemli not. Radikalleşmesi de bu sayede. Yemen’de Zeydi Şii iken silahlı milise dönüşüp Kudüs Ordusu’nun İsrail’e karşı füze rampası olan Husiler gibi.

ABD vatandaşlığına başvurduğunda yalan beyanda bulunmuş, bu nedenle vatandaşlığının iptalini ve deport edilmesini isteyenler, seçildikten sonra daha yüksek sesle bunu söylemeye başladı. Soyadı da aslında Muhammedani. Mamdani’ye dönüşmüş. Türkçe’deki “Mehmet” veya “Memet” gibi. Esas itibariyle bildik muhafazakar siyasetçilerin kopyası. Seçilene dek “Mr. Easy” görünmeyi ihmal etmedi. Rahatsız edici sürekli gülücüğü, mavi boncuk siyasetinin simgesi. Hep gülüyor. Gülme felci geçirmiş sanki. Mimiksiz yüz, abartılı gestur, taşkın duygu teşhiri. Transla trans, gayle gay, Müslümanla Müslüman, nefret rapçisi, “antisemitizm belası” diskurcusu. Ortamın şeklini alıveriyor hızlıca. Ultra muhafazakar Yahudi tarikatını ziyaretinde başına kipasını taktı hemen. Takiyye yaptığı düşünülüyor. Hangi sosyal grubun toplantısına gitse ezelden beri oranın parçasıymış gibi hareket ediyor. Uygulama usülü evliliğinden karısının ona bakışı belki bu nedenle hep şaşkın. Kocasını yeni tanımaya başlamış birine benziyor.

Mamdani’nin ipleri, Filistinizmin en radikallerinden Nihad Avad’ın kurduğu, sonra bir adım geri çekildiği Amerika-İslam İlişkileri Konseyi’nin (CAIR) elinde. Katar’ın fonladığı, iddiaya göre Ankara’nın da temkinli lojistik sağladığı organizasyon CAIR. Mamdani’nin burayla organik ilişkisi, Filistinizmi epey radikal dille telaffuz etmesinden belli. Böylelikle Filistinizm namına sokaklardan eve girmeyen İslamcı, sol, liberal 100 bin aktivisti seçim koordinasyon merkezinin gönüllüsü yapmakta zorlanmadı.

Manhattan sermayesinin Cuomo’ya aktığı, Mamdani’nin ise garibanların fedakarca desteğiyle zafere koştuğu öyküsü hoşa gidebilir. Fakat gerçek biraz farklı. Mamdani’nin kampanyasında şüpheli 1.8 milyon dolarlık harcama şikayet konusu olmuş mesela. Bu kadarlık milyon dolar ne ki, annesi Mira Nair on yıldan uzun zamandır Katar tarafından fonlanıyor. Tüm filmleri. Film bahanesiyle para aktarma diyelim. Banka kayıtları olan milyonlarca dolara ilaveten kayıt dışı meblağ buzdağının altında, İran’ın parasını da dağıtan Katar işin içinde olunca böyle. Bu paraların Zohran’ın seçim kampanyası sırasında New York sokaklarında dolaşıma girdiğini, bunun da daha önce oy kullanmamış hatırı sayılır sayıda yoksul, evsiz, göçmen, muhalifte Mamdani lehine seçmen davranışına dönüştüğünü düşünmeye mani yok.

Zo’nun proje çocuk olabileceğini öne sürmek spekülasyonu biraz aşan teori olabilir. Anlaşılan projenin mimarları da Katar, Türkiye ve İran. Bu trio, Trump’a ve stratejik müttefiklerine, Riyad’ın Muhammed’i ile Abu Zabi’nin Muhammed’ine New York’ta sürpriz bir gol attı. Ankara’nın böyle çaplı bir işte rol alması dikkat çekici. Ahmet Davutoğlu’nun pay koparabilmek için kendi tarzıyla hamle yapması başarının yüksek ölçeğinden. Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın performansıdır bu, yoksa muktedir muhafazakarlar arasında bu işin üstesinden gelecek figür yok. Fakat İran ve Katar ipin ucunu kaçırdığı için neyse de ortalarda durmaya özen gösteren Türkiye için iyi sonuçlar doğurmayabilir Zohran meselesi. Trump’la arayı bozmamak namına kapitülasyon listesine ne eklemeler yapılır bilemem, ama onu teskin etmeye yarayacak bir şeyler bulunmazsa işler sarpa sarabilir.

Zohran’ın PR ekibi, kullanışlı hamakatin ağzının suyunu akıtan “demokratik sosyalist” falan gibi terkipler hazırlamış. Bunu çok tekrarlıyorlar. Galiba Müslümanlığını blurlamak için. Ücretsiz otobüs, çocuk bakımı, belediye marketi türünden vaatler sosyalistlikten ziyade sosyal yardım mesabesinde. Bizdeki muhafazakarlar çok daha fazlasını yapıyor. New York’ta sosyalizmin kazandığına sevinen zamane solcularındaki saflık moral bozucu. Kapitalizmin kalbinde sosyalizmin zaferi tiradı döktüren mi ararsın, sınıf çelişkisinin sertleştiği yerde ilerici sol adayların kazandığına dair rüya tabircileri mi, tekmili birden. Cihatçı imam Sirac Vehhac’la (Siraj Wahhaj) sarmaş dolaş pozlar veren Zohran da için için gülüyordur bu saflığa. Vehhac, Amerika’da cihat ordusu kurma hayalini vaazlarında tekrarlayan biri. 1993’te 6 kişinin öldüğü Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanmasında parmağı var. İspatlanamayınca hapse girmemiş. Eşcinsellerin öldürülmesini istiyor.

Şimdi zurnanın zırt sesi çıkardığı perdeye gelelim. Zo’ya seçim kazandıran dinamik, uydurma solculuğu, sosyalistliği, muhalifliği, sosyal yardım vaatleri falan değildi. Öfke ve nefret bayrağı açtı. Amerika’ya, polislere, göçmen kurumunun kolluk kuvveti ICE’a, fosil dediği siyasetçilere, zenginlere, “Siyonist” kodlamasıyla Yahudilere. Ama iki ileri bir geri yürüyüşüyle. Emniyet teşkilatına “ırkçı” diyerek kitleleri coşturdu, heyecanı yeterli seviyeye çıkardıktan sonra polislerden özür diledi. NYPD fonlarını kesme vaadi de öyle. İşe yaradığını anketlerde gördüğü an geri çekti vaadini.

Beyazlara karşı öfke ve nefreti politik motivasyon yapmada başarı sağladığı seçim sonuçlarından anlaşılıyor. Bölgelere göre oy dağılımında rakibi bağımsız aday Cuomo’nun hep bir iki puan farkla önündeyken ırk tasnifine göre oy dağılımında fark atmış: T’e 9. Beyazlardan, Yahudilerden, Batı uygarlığından nefrete abanılarak kazanılmış seçimde demokratik kazanıma yazılacak övgü yok. Edward Said’in entelektüel mirası görüyor kimileri bunu. Said, Batı karşıtı İslamcılığa sempati inşa ederken yakın arkadaşı Selman Rüşdi’ye ölüm fetvası verilmesiyle sarsılmıştı. Pişman oldu belki de. Ama artık geri döndüremeyeceği kadar mesafe almıştı. Yazmıştım bunları.

Muhafazar, popülist, radikal Mamdani’nin Müslümanlıkla sosyalist kimliği birleştirmesi fazlasıyla sentetik. Kantçı manada değil ama. Türedi yapaylık anlamında. Seçim zaferinden sonra yaptığı konuşma, popülist muhafazakar siyasetçiden defalarca dinlediğimiz retorik. Konuşmanın neresinde sosyalist ilkeler var? Oya dönüşmesi en kolay tepkinin doktrini olan göçmencilik mi sosyalizm?

İsrail’in varolma hakkını inkar etmenin siyasi bedelini ödemeye niyeti yok. Muhafazakar kurnazın garantici refleksiyle uyanık mı uyanık. O yüzden içinden geçirdiği inkar düşüncesini dışarıya şöyle vurmuş: “Irk veya dine dayalı bir hiyerarşi sistemine sahip hiçbir devletin var olma hakkını tanımıyorum” Ama aynı cümleyi Hamasçı Filistin devleti için kurmuyor. Sabahtan akşama kafalarındaki ilkel dinsel yönetimi evrenselleştirmekten, dünyayı fethetmekten bahseden İslamcı militanları, mollaları, akademisyenleri kategoriye dahil etmiyor. Nasıl etsin, Amerika’yı ve Batı uygarlığını yıkıp her yeri Talibanizmle doldurmaya yeminler edilen mabetlerden tulum çıktı ona. Yahudilerin varlık hakkını reddetmiş Filistin devletini nehirden denize kadar uzatmaya diş bileyen korkunçluğu da ırk veya dine dayalı hiyerarşi görmüyor.

İsrail’de Arapların ve diğer bütün inançlardan insanların Parlamentoda, Yüksek Mahkeme’de, bürokraside, orduda her yerde görev yapabiliyor olduğu gerçeğini yok sayıyor. Müslüman toplumlarda bu seviyede doğallıkla görev yapan Yahudi, Hristiyan, Budist veya aykırı inanç ve mezhepten insanlara rastlanmadığı gerçeğini yok saydığı gibi. İstisna örnekler varsa tek nedeni uluslararası alandaki imajın gereği olması. İçeride de kontenjan aritmetiği o.

Hamas’ın Gazze’de 2006’da iktidarı ele geçirdikten sonra 17 sene boyunca hiçbir seçim, referandum düzenlememesiyle ilgili değil. 7 Ekim 2023 faciasına sebep olmuş işte bu radikalizmin İsrail’in, Mısır’ın, Ürdün’ün yanıbaşında devlet olmasını istiyor Mamdani.

Filistin devleti kurulursa ne yaşanacağını Hamas’ın Ocak 2006 seçiminde Fetih’ten sadece 2.5 puan fazla oy alarak D oyla parlamentoda çoğunluğu sağladıktan bir yıl sonra terör eylemleriyle siyasi rakibi Fetih’i ve diğer muhalifleri Gazze’den kovmasına bakarak öngörmek mümkün. Mutlak hakimiyetini kurunca bir daha seçim düzenlemedi. 7 Ekim 2023’deki “Aksa Tufanı” saldırısına gelinceye dek Gazzeliler siyasi irade beyan edecekleri seçim imkanından mahrum bırakıldı.

Allah göstermesin bir Filistin devleti kurulursa gücü yetenin siyasi rakiplerini imha ettiği bir yönetim olacak. Suriye’deki gibi silahla devleti ele geçirip seçimsiz yola devam etmek yani. Böyle bir yerde barış ve istikrar nasıl kurulabilir?

Hamaslı yıllarda Gazze’de silahlı şiddetten başka bir şey görülmedi. Hamas kadrosu, yıllık 30 milyar doları aşan uluslararası yardımlar, bağışlar ve başka para kaynaklarını yüklü miktarda zimmete geçirmenin yanı sıra etnik arındırma ve soykırım amaçlı “Yahudisiz Filistin” davası için silaha harcadı. Gazzelilerin refahının artması ve hayat kalitesinin yükselmesi için yaptığı bir tek icraat, eylem, faaliyet yok. Gazzeliler bildik bileli yardım istiyor dünyadan. Yardımlarla hayatını sürdüren bir toplum olmanın, üreterek varlığını sürdürmeyi imkansızlaştıracağı kesin değil mi? Ahlakı da........

© Medyascope