Kenan Çamurcu yazdı: Hamenei’nin “gaybet-i suğra” replikası
Literatüre vakıf olmayanlar için kısa bir açıklama önce: Başlıktaki “gaybet-i suğra”, yani küçük kayıp, Oniki İmamcı Şiilikte 12. imamın, Irak’ın Samarra şehrinde aile evinin mahzeninde kaybolduğu ve 4 naip aracılığıyla taraftarlarıyla haberleştiği dönemi tanımlıyor. Bu naipler ölünce “gaybet-i kübra”, yani büyük kayıp dönemi başladı. Çocuk imamın sözkonusu mahzende Abbasi ajanları ve askerleri tarafından bulunamaması, ama aracılarla görüşmesi ve mesajlarını iletmesine ilişkin mitolojik anlatının, mezhebin kanıtlanamayan olağanüstü hallere koşulsuz inanmaya açık yapısı nedeniyle ortalama dindar tarafından sorgulanmaması normal.
Bu öykünün hem Şia hadis usülü itibariyle, hem tarihsel olarak, hem de kelam ilmi bakımından geçersiz olduğuna ilişkin eleştirel epey çalışma var. Şii rivayet kaynaklarına göre Onikinci İmam olduğu iddia edilen çocuğun doğduğunu gören yok mesela. Annesinin hamile olduğuna tanıklık da. Sadece adı geçen dört aracının çocuk imamın yaşadığına dair iddiası var. Şia’da fakihin velayet hakkı meşruiyetini bu aracılıktan alıyor.
Şia tarihlerine göre Oniki İmamcı Şiilik 12. yüzyıla kadar Şia içinde gulat/aşırılıkçı görülen küçük bir gruptu. İranlı düşünür Abdulkerim Suruş, Ehl-i Beyt imamlarının kendi zamanlarında sadece temiz ve dindar alimler olarak görüldüğünü hatırlatıyor. Ne kendileri daha fazlasını iddia etti, ne de onların bağlıları böyle bir itikada sahip oldular. Suruş, “Bugün İran’da biz aşırı Şiileriz, yani aşırılık yanlısıyız” diyor. Oniki İmamcı Şiilerin inanç manifestosu sayılan Ziyaret-i Camia-i Kebire isimli metinde “Yaratıkların rızkı onların [imamların] elindedir. Kıyamet günü dirildiğimizde onların huzuruna çıkacağız, hesabımızı onlar görecek.” deniyor. Suruş şöyle diyor:
“Şiilik başlangıçta böyle değildi. Ilımlı bir akımdı. İmamlar dediğimiz insanlar dindar alimlerdi. Hem Şiiler hem de Sünniler bu kişilerin tertemiz, lekesiz insanlar olduğu konusunda hemfikirdi. Alimdiler ve sözlerini herkes kabul ederdi. Ancak onlara vahiy gelmesi, günahtan masumiyet, gayb ilmine sahip olmaları gibi şeyler Şiilikte yoktu.”
Hazret-i Hüseyin’in oğlu Ali’yi de (Zeynelabidin/İmam Seccad) görmüş ve İmam Ca’fer Sâdık’ın ashabından olan Eban b. Tağlib (ö. 758) Şiîliği şöyle tarif etmişti:
“İnsanlar Allah Rasülü’nden gelen şeyden ihtilafa düştüğünde Ali’nin sözünü almak. Ali’den gelenden ihtilafa düşüldüğünde de Ca’fer b. Muhammed’in [Ca’fer-i Sâdık] sözünü almak.” (Necaşî. ö. 1058. Ricalu’n-Necaşî. 1997: 12).
Yani Ehl-i Beyt mezhebinden olmak için Oniki İmamcı olmak gerekmiyor. Hele İran’daki resmi Şiilikten olmak hiç gerekmez. Hazret-i Ali’nin Peygambere vasiliği ve velayetine tâbi olmanın tek muteber gereği de Oniki İmamcı Şiiliğin kelamı değil.
Suruş, İmam Cafer Sadık’ın Ebu Bekir’in torunu olduğunu, kızına Aişe adını verdiğini, Hz. Ali’nin çocuklarının adlarının Ebu Bekir ve Ömer olduğunu hatırlatıyor. İlginç bir de anısı var:
“Bir arkadaşımız bir hocanın vaazını dinliyormuş. Hoca diyormuş ki, ‘Müminlerden biri İmam Musa Kazım’ın yanına gitti ama İmam ona ilgi göstermedi. Adam dedi ki: Efendim, ben sizin müridiniz ve dostunuzum, neden bana ilgi göstermiyorsunuz. İmam dedi ki: Çünkü sen kısa süre önce bir kız çocuğu sahibi oldun ve kızının adını Aişe koydun.’ Tarih okumuş bu arkadaşımız hocaya demiş ki: ‘Siz de biliyorsunuz, İmam Musa Kazım’ın Aişe adında kızı vardı.’ Hoca çok kızmış, toplantının sonuna kadar onunla konuşmamış.”
Oniki İmamcı Şiiliğin fıkhının Sünni fıkıhlara benzemesinin sebebi, diğer Şiiliklere üstünlük sağlayabilmek için çoğunluktaki (âmme) Müslümanlıktan onay alma çabası olabilir. Hamenei’nin “direniş ekseni” tabelası altında izlediği strateji de buydu aslında. Hamenei’nin “direniş ekseni”ni bir tür Şii NATO olarak kurduğu varsayımı doğru olmakla birlikte asıl, Sünni çoğunluğun onayını alarak Şiilikler arasında yayılmaya dönük bir askeri doktrindi onunki. Bunun en etkili yolu da Sünnilikteki antisemitik İsrail karşıtlığını kullanmak ve “Filistin davası”nın bayraktarı olmaktı. Değilse İran’la sınırı olmayan İsrail’i yok etmeye bütün kaynakları harcamanın başka makul bir açıklaması var mı?
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Oniki İmamcı Şiilikteki psiko-politik yanı başka bir yazıda etraflıca ele alacağım için bu kadarıyla yetinelim ve konumuza dönelim.
13 Haziran 2025 Cuma sabahı 03:00’te İsrail hava saldırısının ilk dalgası başladığı an Hamenei’nin bilinmeyen bir yerde sığınağa girdiği biliniyor. Spekülasyonlar artarken “Hamenei’nin eserlerini yayınlama kurumu”nun başkanı, devlet televizyonundaki röportajında, halkın lider konusunda merak ve endişe içinde olduğu, bu yönde çok sayıda mesaj geldiği söylendiğinde “düşmanın halkın kaygılanması için büyük çaba sarfettiği”ni öne sürdü ve Hamenei için dua istedi. Bu sözler taraftar tribününde endişe ve belirsizliği daha da artırdı.
Gerçi Hamenei neredeyse 10 yıldır halkın arasına çıkmıyor. Steril kampüsünde güvenlik taramasından geçirilmiş garantili ziyaretçilere konuşma yapıyor sadece. Benim de aralarında yer aldığım dar katılımlı ziyaret programında İslam dünyasından seçkin isimler bulunmasına rağmen birkaç kademeli sıkı güvenlik taramalarından geçmiştik. Havaalanı güvenlik protokolünden katbekat daha fazla sık elemeli bir uygulamaydı.
Buna rağmen 36 yıllık iktidarında ilk kez kendi kampüsünde bile Muharrem/Aşura törenine katılıp katılmayacağı belli değildi. Rejimin ekabiri ve eşrafı, aniden çıkıp geleceği inancıyla tam kadro onun Hüseyniyesinde toplandı, fotoğraflara girmeye özen gösterdi. Beyt’in resmi fotoğrafçıları, post-Hamenei dönem için hangi fraksiyonun tarafını tutuyorsa onun simgesel ismini öne çıkarmaya dikkat ederek pozladılar makinelerini. Törenin bir anında sürpriz biçimde ortaya çıktı Hamenei. Hüseyniye’de toplananlar 12 günlük savaşın yarattığı yıkımın ardından iki haftadan uzun süredir görmedikleri liderin zuhuruyla teselli bulmanın coşkusu içindeydi.
Dışişleri Bakanı Arakçi, Bricks toplantısı için bulunduğu Brezilya’dan gönderdiği mesajında Hamenei’nin kısa süreliğine de olsa ortaya çıkmasından duyduğu şaşkınlığı gizlemedi:
“Brezilya’ya vardıktan sonra gördüğüm en güzel fotoğraf.”
Gaybet-i suğra sona mı erdi, yoksa Hamenei yeniden sığınaklardaki yaşamına mı dönecek henüz belli değil.
Hamenei’nin savaş bitmesine rağmen neden gün yüzüne çıkmadığını kimse bilmiyor. Beyt’in bürokratları veya başka ünlü isimlerin sanki durumdan haberdarmış gibi konuşması, Samarra’da mahzende kaybolduğu iddia edilen çocuk imama sözcülük yapmış râvilerin güvenilirliği kadar. Çünkü çok iyi biliniyor ki Hamenei, saklandığı ve sıkça değiştirdiği yerlerde kimseyle irtibat kurmuyor. O ortamlarda dijital ve frekanslı hiçbir cihaz kullanılmıyor. Yani kimse onun durumundan haberdar değil. Kuryeler ne anlatıyorsa onu biliyorlar ve bu kadarcık bilgiyi köpürterek mikrofonlarda anlatıyorlar da anlatıyorlar. Aslında mevcut kriz ve kaosu kendilerini en öne fırlatacak fırsat olarak azami derecede değerlendiriyorlar.
Hamenei’nin “gaybet” döneminde dışarıyla hiçbir teması olmadığı konuşulurken Sipah’ın eski komutanı Muhsin Rızai, kameralara Hamenei’nin 12 günlük savaşı bizzat yönettiğini söyledi. Hatta orada da kalmadı, bu savaşı Saddam’la yapılan savaşla kıyasladı ve Humeyni’nin yaşlılığı nedeniyle Irak’la savaşta aracı bir komutan görevlendirdiğini ve bunun sorun yarattığını söyleyerek Hamenei’yi Humeyni’nin üstüne çıkardı. Oysa Rızai’nin “çok yaşlıydı” dediği Humeyni savaş başladığında 80 yaşındaydı, bittiğinde 88 yaşına gelmişti. Hamenei şu an 86 yaşında.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmayı da deneyen Rızai’nin Hamenei sonrasında kendisine yüksek bir pozisyon düşündüğü için hayali menkıbeler anlattığı anlaşılıyor. Trump’ın saldırısından önce demişti ki mesela: “Amerika saldırırsa size söz veriyorum, ilk haftada 1000 Amerikalıyı esir alacağız ve her biri için birkaç milyar dolar verecekler.” Rızai’nin bu üfürmesiyle dalga geçen muhalif molla Muhammed Rinani, X gönderisinde demiş ki: “Ekonomi ve askeri işler karıştığında ortaya öyle bir aş çıkıyor ki sorma. Bu asker ekonomist birkaç milyar doların kaç para olduğundan habersiz. Ayrıca 1000 Amerikalıyı mı esir alacağız? Rakamların canını çıkarmış.”
Bunlar bir yana, sosyal medyada, Saddam bir çukurda yakalandığında Hamenei’nin yaptığı konuşma milyonlarca izlendi ve paylaşıldı:........
© Medyascope
