menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kenan Çamurcu yazdı – Eski Müslümanın seyir defteri: Ampirik olmayan Tanrı ne işe yarar? – 2

18 1
20.09.2025

Tanrı evreni, dünyayı, canlı hayatı neden yarattı? Bu en temel sorunun cevabı yok. Sosyal bilimler, felsefe, filoloji, hatta dinî ilimler eğitimi bile olmayan Müslüman vaizlerin çocuksu zeka seviyesindeki izah çabaları boşuna. Yetişkin aklına hitap etmiyor.

Ellerinde bir reçete var, aspirin, her başağrısı soruna onu veriyorlar. Kainat neden yaratıldı sorusuna sundukları çözüm, “İnsanları ve cinleri sadece bana tapsınlar diye yarattım” (Zariyat 56) ayeti. Klasik teori, ayete, varlığın yaratılmasının sebebi anlamını veriyor ve vurguyu “tapsınlar diye” cümlesine yapıyor. Oysa vurgu “bana” kelimesine. Ayet, “evren neden yaratıldı” sorusuna cevap değil, “kime tapılacak” sorusunun cevabı.

Dünyada muhtelif dinlerden tanınmış düşünürlerin de Tanrının yaratmaya neden ihtiyaç duyduğuna verdiği makul bir cevap bulunmuyor. Ötekinin düşünce ve sorularına empatik olabilme kabiliyetiyle göz dolduran Hıristiyan bilginlerin dikkat çekici çabalarına rağmen onlar dahi kalbi teskin eden cevaplar veremiyor. Bir de üretilen argüman, açıklama ve cevapların tamamı tahmin, varsayım, yorum. Kaynağı kutsal metinler olan önermeler değil. Yaratılışın amacına ilişkin söylenenler “neden” sorusunun cevabı olmadığı halde dindarlar durumu kurtarmak için teleolojik, gaye odaklı dikkat çekmelere yoğunlaşıyor.

Dindarlar pratik ve pragmatik bakıyor. Cevabı verilemeyen “neden” sorusu yerine “amaç” üzerinden giderek cenneti kazanmanın kolay yolunu kovalıyor. Evrenin neden yaratıldığı sorusuyla meşgul olup hiçbir şey kazanamamak yerine, yaratılma amacındaki ödevi yerine getirerek iyi bir bonusla dünyadaki hayattan emekli olmak daha kârlı gözüküyor. Sorunun halledilmeden yerinde durmasını da dert etmiyorlar. Zaten Tanrı katından bilgi ve haber gelmeden nasıl halledilecek.

Dindarlar “neden” sorusundan kaçtıklarında bu kıvrak manevradan mutlu olmakta acele etmemeli. Çünkü “amaç” izahına sığındıkları anda onları daha büyük bir sorun bekliyor.

Yaratılışın nedenini sormayı bırakıp amaçla uğraşırken insanın kulluk yapma görevinde ferahlatıcı açıklama bulamayacaklar. Allah’ın canlı hayatı ve insanları kulluk yapsınlar diye yarattığını söylediklerinde sert bir önerme ve soruya toslayacaklar çünkü: Tanrı insanın kulluk yapmasına muhtaç mı? Kulluk yapacak bir varlık yaratmadığı zamanlar eksik mi hissediyordu? Kulluk yapması, övgüde bulunması, yakarması için varlık yaratmak kimin ihtiyacı gibi gözüküyor? Yaratılanın mı, yaratanın mı?

Yarattığı insan ona inanmayı reddettiğinde bu dünyadaki hayatta veya öteki hayatta bu insanı cezalandırması Tanrıya ne kazandıracak? İnsana ne kaybettirir? Tanrıyı reddederken ona zarar verme gücü olmayan bir canlıyı mutlak kudretiyle cezalandıran, ona işkenceler eden bir Tanrı bundan ne kazanabilir? Tatmin mi?

İdeolojik kimlik olarak Müslümanlık zindanında kalmayı seçenlerin hiç düşünmediği meseleler bunlar. Muhakemeye asla başvurmaksızın sosyolojik kümenin içinde eyleşiyorlar; maneviyat seferine çıkmaksızın, inançta derinleşmeksizin, ruhsal hijyene dönük bakmaksızın. Araştırmalar da bu ahvali doğruluyor nitekim. Konda, PEW, MetroPOLL, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji’nin ortak verisine göre Müslüman kimlikle tanımlanmada en önde bayrak sallayan p küsurluk dilimde beş vakit namaz kılma oranı ’lerde. Kimlik teşhiri olunca ultra heyecanlı, ama dindarlığın icaplarına sıra geldi mi dökülen kuru kalabalık. Fikir üretme, eser verme, icat yapma, üretme işlerinde sıfıra sıfır elde var sıfır, ama trollük, klavye şampiyonluğu, bağırıp çağırmalar, en kestirmeden yolunu bulmaya sıra geldiğinde çok hevesli içe kapalı toplum.

Şu tartışmaya çalıştığımız konulara neden kafa yorsunlar tabii ki. Dışbükey Müslümanlık fotoğrafıyla dünya hayatını ikame etmek varken içbükey manevi gelişimin zahmetine neden talip olsunlar. Maneviyatla meşguliyeti kim görecek de ödüllendirecek.

Hayatın neden yaratıldığı sorusu Müslüman uluların da ilgisini çekmiyor. Kayıtsızlar. Tamam da konuyla ilgilenmeyi tercih eden farklı inanç veya inançsızlıkların bu konudaki yorum, itiraz, eleştiri, hatta protestolarına niye ölümcül tepkililer o zaman? Neden tüm sesleri susturmaya gözünü dikmiş fetihçi, istilacı, tahakkümcü bir ideoloji ile hop oturup hop kalkıyorlar?

Mevzunun Tanrının varlığını kanıtlama olduğunu zanneden dindarlık aslında işin en kolay kısmının burası olduğunu hiç anlamıyor. Ateistin “pas” dediği sorudur ilk başlangıç meselesi. Yaratıcı kudret olmadan evrenin, varlığın, canlı hayatın nasıl ortaya çıktığını açıklayamadığından. Açıklayamamayı bilimsel faaliyetin yetersizliğine bağlayıp cevap arayışını erteliyor. Bilimsel açıklama bulunana dek inanmama inancıyla yetinmeyi seçiyor. Ama bunun da bilimsel olduğunu zannederek ve iddia ederek.

Dindar ise Tanrının varlığını kanıtladığında tüm sorunların çözüleceğini varsayıyor. Halbuki asıl sorun buradan itibaren başlıyor. Varlığından şüphe duyulmayacak Tanrıyla bağlantılı soruların cevaplarını nasıl bulacağız? Elimizdeki ilahi metinlerde bu konuda hiçbir cevap yok. Görünen dünya dışındaki evren ya da evrenlere tanıklık ettiğine inandığımız peygamberlerden de bu soruların cevaplarını işitmedik. Cevap bulabilmek için iletişim ve irtibata ihtiyaç var. Tanrı insanla nasıl iletişim kuruyor? Vahiy denilecekse Tanrının insan gibi konuştuğuna inanmadığında vahyin ne olduğu sorusu var. Tanrı insan gibi konuşuyor ve davranıyorsa, yani insanın mükemmel versiyonu ise Hıristiyanların İsa’yı Tanrı görmesine neden itiraz ediyor Müslümanlar?

Tanrının var olduğunu felsefi ve mantıksal kanıtla ispatladığında düze çıkmış olmuyorsun. Hala yokuştasın ve varlığından kesin emin olduğun Tanrının neden hayatın aşamalarında varlığını göstermediğini açıklayacaksın. Filan kişinin hayatında varlığının kanıtlandığına ilişkin tanıklıklar iş görmez. Rivayetle inanç olmaz. Tanrı her birey için tek tek ve ayrı ayrı doğrulanabilen varlık olmak zorunda, aksi takdirde yaratılış anlamsız hale gelir.

Burası felsefe ve kelamın şer/kötülük/teodise problemiyle boğuştuğu düğüm. Filozoflar ve kelamcılar teodise probleminde hayır ve şerri mutlaktan göreceliye doğru derecelendiriyor. Mutlak hayır dışında her hayrın içinde şer de bulunabileceğine örnek veriyor ve mesela diyorlar ki yağmur aslında hayırla doludur ama bazen ondan zarar görenler çıkabilir, bu da onun içindeki küçük şerdir. Bir şehirdeki doğalgaz........

© Medyascope