Kemal Can yazdı: Tarihi görüntüler ve açıklamalar ne anlatıyor?
Son yıllarda “tarihi” olmayan açıklama, kritik olmayan gelişme ve önemli eşik sayılmayan gün yok zaten. Bu kavramlar çok hoyrat kullanıldığı, olur olmaz her durum için söylendiğinden iyice içeriksizleşti belki ama son yaşananlar, -hem olumlu gelişme olarak yorumlayanlar hem felaket senaryosunun kanıtı sayanlar açısından- sahiden önemli. PKK silahları yaktı, ateşi tutuşturan Bese Hozat, tıpkı Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı gibi metin dışı dip notta, “artık yasal düzenlemeler gelsin” dedi. Erdoğan, günler öncesinden duyurusu yapılan konuşmasını yaptı ve “Altını çizerek söylüyorum, Cumhur İttifakı olarak, AK Parti, MHP ve DEM heyetiyle de birlikte bu süreci evelallah pişirerek, geleceğe taşıyacağız” dedi. ABD Büyükelçisi Barrack, “Türkiye için en uygun model Osmanlı” lafının üzerine, ”SDG, YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. (…) Onlara bir devlet içinde kendi bağımsız yönetimlerini kurma hakkını borçlu değiliz” dedi. Bu gelişmelerin öncesi, sonrası, söylenme biçimi, eşlik eden semboller, yüklü göndermeler ve zamanlaması ise hiç de küçük olmayan önemli detaylar içeriyor. Sonraki günlerde gelecek tepkilerle bu detayları tekrar tekrar konuşacağız.
Sembolik sayılsa da, her tarafın kendi mahallesi için hazırladığı mizansenler fazla öne çıksa da, silahların yakılması herkesin kabul ettiği -ancak saçmalayarak direnebildiği- gibi ciddi bir olay. Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı, Öcalan’ın pek de bekletmeden PKK’ye ilettiği çağrıyla başlayan fesih ve silahsızlanma süreci, kendi yol haritasını ve takvimini izleyerek en yakın menziline varmış oldu. Üstelik en olmaz sayılan hatta hem Türkiye’deki hem dünyadaki başka örneklerde hep sonlara bırakılan “silahları bırakmak” sonucunu hayli öne taşıyarak. Bahçeli’nin “Öcalan sözünü tuttu” dediği, AKP’lilerin “hele bir görelim” havası yaptığı, çok kişinin “varılamaz” dediği nokta artık geçildi. Elbette “yediniz mi bunu?” itirazları devam edecek, tiyatro diyenler susmayacak ama “olmamış” sayılamayacak bir nokta bu. Bunun “anlamı” konusunda herkesin kendisine veya başkalarına söyleyeceği çok şey vardır ve olacaktır, “olmaz” diyenler de “devamı gelmez” versiyonuyla devam edecektir. (Ayrıca bu seçenekler gerçekten açık) Fakat gelinen noktanın önemli olduğu, en azından bundan sonraki gelişmeler açısından da böyle niteleneceği çok açık. Aslında sürecin önceden ve en iyi hazırlanılan kısmının bu hedef olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Süreçle ilgili tartışmalar başından itibaren ilginç bir seyir izledi. Başta Bahçeli olmak üzere süreç taraftarları, meselenin -bölgesel ağırlıklı- dış dinamiklerle ilişkisine başta fazla vurgu yaptı. “İç cepheyi sağlamlaştırma ve büyüyen bölgesel riskler” çok kullanıldı. Diğer taraftan “Kürtlerin önüne gelen fırsatlar veya sıkıştıkları açmazlar” konusundaki argümanlar da yine bölgesel dinamiklere yaslanıyordu. Suriye’den başlayarak bölgeye yayılan gelişmeler, bu yaklaşımı çok destekledi. “Emperyalist oyun” tespitleri de, “güçlü bölgesel aktör” hevesi de başka sonuçlara varmak üzere aynı güzergahı takip etti. Elbette ilk andan itibaren, bütün bunların “Erdoğan’ı yeniden seçtirme oyunu” olduğunu söyleyenler çıktı. 19 Mart süreci başladıktan sonra ise hadise, yeniden iç dinamiklerin parçası olarak tartışılmaya başlandı. Özellikle tartışmaya aktivist ya da düzenleyici olarak katılmayı tercih eden yorumcular ve “cumhuriyetin bekası” endişesini hissedenler, dış dinamikleri ikinci plana iterek, iç siyaset aritmetiğine yoğunlaştı. İsrail-İran çatışmasının peşinden tekrar dış dinamiğin önemi atağa kalktı ve neredeyse her şeyin seneler önce planlanmış nedeni sayılmaya başlandı. Yani “dış dinamik bahane”, her şey seçim aritmetiği için veya iç dinamik hikaye, bu eski bir emperyalist plan dalgalanması hep devam etti.
Yazının başında saydığım üç gelişmeyi, “silah imhası”, Erdoğan’ın “tarihi açıklaması” ve Barrack’ın sözlerini birlikte değerlendirince, iç dinamik – dış dinamik meselesinin yine fena halde karıştığını görüyoruz. Erdoğan’ın “AKP, MHP ve DEM birlikte yürüyeceğiz” sözünü önemseyenlerle, “Türk, Kürt, Arap” unsurların birlikteliğinden bahseden “Osmanlı modeli” imalarını dikkate alanlar – yüksek tedirginlikte ortaklaşarak- başka noktalara ulaşıyor. Baştan itibaren Cumhur İttifakı’nın yeni terkibini haber verenler cumhuriyetin sonunu getirmek için kurulan yeni “ortaklığa” öfke kusuyor. Kürtlerin her durumda kandırılacağı senaryosuna iman edenler, “hani tarihi açıklama” havasında. ABD’nin Ortadoğu tasarımını BOP kalıbını........
© Medyascope
