Kemal Can yazdı: Hakikatin değişen kuralları
Güç sahiplerinin ve devletlerin gözü dönmüş şiddet uygulamaları, kaba çıkarın herşeyin önü geçip tek meşruiyet unsuru olması, bunlara utandırıcı mazeretler bulunması ve yıllardır -en azından 70-80 senedir- herkesi oyalayan “uluslararası toplum” ya da “insanlık prensiplerinin” saklanmayan palavra haline gelmesi, artık gözümüze sokuluyor. Elbette bütün bunlara itiraz eden, öfke duyan ve teslim olmak istemeyen milyonlarca insan var. Ancak güç sahipleri bugünleri hazırlarken sadece ellerindeki imkanları, güç araçlarını geliştirmediler. Yaptıklarının hak görülmesi için, herkesin öncelikle kendi güvenliği ve çıkarını öne koyarak düşünmesini sağlayarak bütün zihni atmosferi zehirlediler. Bugün dünyanın veya ülkelerin içinde (başında) kontrol edilemeyen, durdurulamayan, başka türlü davranmaya zorlanamayan despotlar, gözünü kan ve para bürümüş “anormaller”, birdenbire ortaya çıkmadılar, başka bir yerlerden gelmediler. Uzun bir tedrisatla imal edilmiş ruh halinin, zihni alt yapının ve “akıl” yürütme biçiminin kurduğu hükümranlığın (hegemonyanın) lüksünü engelsiz biçimde kullanıyorlar.
Yaratılan ya da oluşan bu fikri atmosfer, ideal yöneticilerine belki şimdi kavuştu veya onlar bu atmosferin imkanlarını gönüllerince kullanma konforuna belki yeni sahip oldu. Birbirlerinden öğrenerek ilerliyorlar, önlerine engel çıkmadıkça fütursuzlaşıyorlar. Daha önce Türkiye konusunda söylemişliğim var ama aynı şey dünya için de geçerli: Karşılaştığımız şey bir anda ortaya çıkmış bir pandemi ya da bir başka doğal felaket değil. Bugün, seneler öncesinde inşa edildi ya da zorunlu olarak varılacak bu yola epey önce çıkıldı. Bu konuda çok önemli ve zihin açıcı bir kitabı önererek başlamak istiyorum. Philipp Sarasin’in “1977 Bugünün Bir Kısa Tarihi”. Dostum Tanıl Bora’nın çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan çıktı. Sarasin, “hakikatin kurallarının” nasıl değiştiğini, bunun karşı konulmaz, derin ve belki de sinsi işleyişini; bu hegomonik atağın nasıl hepimizin içine girip çöreklendiğini, sağlananlara sevinilirken ödenen bedelin nasıl ıskalandığını tarihçi olarak anlatıyor. Bugünün tarihi için yaptığı arkeolojide, 70’lerin başında Spiegel Dergisi’ndeki “geleceğe sürüklenme” tespitiyle buluşuyor. Sürüklenerek geldiğimiz “bugünün” kuruluşunun izini sürüyor.
Hak, barış, özgürlük, eşitlik ve demokrasi gibi insanlığın epey kanlı deneyimlerden süzerek ürettiği ama ne kadar sağlanabildiği tartışmalı kavramların, “hakikatin bozulan kuralları” ve gerçekliğin bulanıklaşan görünümüyle artık çok daha zayıf bir ilişkisi var. Artık ilişkisinin koptuğuna dair inanç giderek güçleniyor hatta şikayet, “zaten bunlar lazım değil belki de” noktasına ilerliyor. Daha az konuda ve çok daha az sayıda insan, aynı sözlerden aynı anlamları çıkarıyor. Sadece dahil olma açısından değil itiraz etmek söz konusu olduğunda da “müşterekler” artık daha güçsüz. Ağır bir saldırı altındaki bir halkın hangi rejim tarafından yönetiliyor olduğu, dolu dolu “savaşa........
© Medyascope
