Kemal Can yazdı: “Allah’ın lütfu” ve inat siyaseti
Kemal Can, “‘Allah’ın lütfu’ ve inat siyaseti” başlıklı yazısında İBB’ye yönelik operasyonlar ve son dönemde yaşanan baskıların iktidarın “inat siyaseti”nin bir parçası olduğunu savunuyor. İktidarın, siyasi zayıflıklarına rağmen hukuksuzluk ve kriz fırsatçılığı üzerinden süreci yönetmeye devam ettiğini vurguluyor.
Bir cumartesi sabahına yine yeni operasyon haberiyle uyandık. “İBB Soruşturması” adı altındaki “turp zorlaması” veya CHP’nin tanımladığı gibi “darbe girişimi”, anlaşıldığı kadarıyla kaldığı yerden ve “bilindiği gibi” devam ediyor. İBB eski ve mevcut bürokratlarını, tutuklu yakınlarını ve bazı iş insanlarını kapsayan onlarca kişi gözaltına alındı. Öncelikli olarak İSKİ yöneticilerinin gözaltına alınması, manidar denilerek geçilemeyecek kadar kaba bir zamanlamayla yapıldı. İSKİ, Kanal İstanbul güzergahında ve Sazlıdere Barajı havzasında TOKİ’nin başlattığı konut inşaatları için yıkım kararı almış ve bunu tebliğ etmişti. (Araya kaynamasın ve altını kalınca çizeyim: Çok güzel hareketti) Hemen sonrasında -son yıllarda sık sık gördüğümüz gibi- işini yapan İSKİ’nin yöneticileri gözaltına alındı. Seçmene “kimi seçeceğinize biz karar veririz” dendiği gibi herkese “işinizi yapıp yapamayacağınıza biz karar veririz” deniyor.
CHP’den verilen ilk tepki, “İBB’nin çalışamaz hale getirilmek istendiği” ve asıl sebebin Kanal İstanbul olduğu yolunda. Kayyım atama hamlesini geri çekmek zorunda kaldığı düşünülen iktidar, fiili kayyım düzeni yaratmak niyetinde. Yeni operasyonunda eskisi gibi zayıf olması, iktidarın çaresizliğine yorulabilir ama yolundan dön(e)meyeceğine kanıt da sayılabilir. Bu operasyonu, Silivri Depremi sırasında ve sonrasında yaşananlarla birlikte düşününce, tablo biraz daha belirgin ve aslında epey de rahatsız edici. İktidarın -aslında bütün benzer yönetimlerin- endişeden, korkudan fayda temini konusundaki tecrübesini, deprem vesilesiyle yeniden tedavüle sokacağı anlaşılıyor. İktidarın bundan sonra yapacaklarına aranan cevaplar ve iç dengelerindeki gelişmeler de bu gündemle birlikte düşünülmeli.
Son günlerde -herkesin üzerinde birleştiği gibi- 19 Mart hamlesiyle istediği sonucu alamayan iktidarın ne yapabileceği hakkında yoğun tartışmalar yapılıyor. Bu meselenin de yıldızı olan Bahçeli, deprem gündeminin nasıl kullanılabileceği konusunda ilk işareti verenlerden: “Gündelik siyasetin polemikleriyle, ikbal ve rant hedefiyle şehremini vazifesini ihmal edenler İstanbul’u risk, tehdit ve tehlike girdabına göz göre göre teslim etmişlerdir. (…) Devlet-millet dayanışmasıyla, dahası İstanbul’un ehline ve hak eden ellere emanetiyle olası felaketlerin üstesinden gelmek mümkündür.” Bahçeli bu sosyal medya paylaşımını deprem günü saat 21:20’de yaptı, hemen sonrasında veya aşağı yukarı aynı saatlerde Erdoğan da, İstanbul AFAD Merkezi’ndeki toplantıda karşımıza çıktı.
İBB’den Başkan Vekili ve herhangi bir yetkilinin çağrılmadığı toplantıda Erdoğan’ın sağ yanında -yerel seçimi hezimetle kapatan- Şehircilik Bakanı Murat Kurum vardı. Ancak -normal şartlarda- yadırgatıcı olacak başka katılımcılar masanın baş köşelerine yerleşmişti: AKP Genel........
© Medyascope
