İsmail Fatih Ceylan yazdı: Şule Yüksel Şenler’in kaçak güçleri
Türkiye, 1967 yılında Papa 6. Paul’un ziyareti için görülmedik karşılama hazırlığı yapmıştı. Resmî olmayan bu ziyaret için, caddeler, sokaklar Papa için süslenmişti. Havaalanında yapılan resmî karşılama töreninde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel hazır bulundu. Sonra hep birlikte Ayasofya’ya gidildi.
Papa Ayasofya’da ibadetini yaptı. Ardından tüm devlet erkânı ile hep birlikte Şâle Köşkü’ne, İstanbul Ortodoks Patrikhanesi’nin 268. Ekümenik Patriği Athenagoras’u ziyarete geçildi. Ne var ki oraya vardıklarında görüşmenin özel olduğu beyan edilerek, kapılar devlet erkânının yüzlerine kapandı. Bu durum muhafazakâr kesimde büyük tepkilere yol açtı.
Şule Yüksel Şenler, Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesindeki köşesinde bu durumu ağır eleştiren “Ağlayın Ey Müslümanlar ağlayın” başlıklı bir yazı yazdı ve çok ses getirdi. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Şule Yüksel Şenler’e dava açtı.
Şule Yüksel, sadece ateşli yazılar yazmıyor, ülkenin dört bir yanında on binlere varan büyük kalabalıklara hitap eden konuşmalar yapıyor, konferanslar veriyor, daha onun konuşmasını dinlerken açık kadınların bazıları başını örtüyordu. Ankara Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde yaptığı bir konferansı ise, Türkiye’de bazı gelişmeleri tetikleyecekti.
Ankara Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde verdiği konferansta etkilenenlerden biri olan İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan, başörtüsü ile İslâm Tarihi dersine girdiği ve bunda ısrar ettiği için okuldan atılınca Türkiye’de kıyamet koptu.
Bugün, Sabah, İttihad, Yeni İstiklal gibi gazeteler, Hatice Babacan’ın okuldan atılmasına tepki gösteren yayınlar yaptılar. Yurdun her yanından olayı protesto eden telgraflar, mektuplar, telefonlar yağmur gibi yağdı. İkinci sınıf öğrencisi Mustafa Demirsöz ölüm orucuna başladı. Fakültenin ön sokağında kurduğu bir çadırda haftalar geçirince komaya girerek hastaneye kaldırıldı. Fakülte yönetim kurulu bu sefer onu okuldan kovdu.
Bunun üzerine yurdun her yerinden öğrenciler Ankara’ya yürüyüş yaparak protesto ettiler. Olaylar nedeniyle tirajları 100 binlere ulaşan Bugün, İttihad, Sabah gazeteleri ilgililerin istifasını istiyordu.
Şule Yüksel Şenler’in bütün konferansları olaylı geçiyordu. Bandırma’daki konuşması anarşistlerin saldırı yapacağı gerekçesiyle kaymakam tarafından belediye hoparlörleri kapatılarak engellenmek istenmiş, ancak Şule Yüksel Şenler bunu belediye başkanının penceresinden megafonla duyurunca, hınca hınç kalabalık kaymakamlığı basarak hoparlörleri açtırmış, kaymakam Edremit’e kaçmıştı.
Ordu konferansı da hayli kalabalıktı. Halk gece 23.00’ten 01.00’e kadar sokaklarda konferansı dinledi. Ordu’nun Sesi gazetesi sahibi ve yazarı emekli binbaşı Rıza Şimşek, gerici yobaz gördüğü Şule Yüksel Şenler’in laikliğe aykırı bulduğu konuşmasını eleştiren yazılar yazdı, savcıları göreve çağırdı.
Ordu’nun Sesi’ndeki emekli binbaşı Rıza Şimşek’in yazıları, Bandırma’daki savcıyı harekete geçirdi. Halkın linç etmesinden çekindiği için Edremit’e gitmiş olan kaymakam, savcı ile birlikte görüşme yaptılar. Ellerinde konuşma bandının dökümleri vardı, suç unsuru aramaya başladılar.
Bu konuşmalara, orada kâtiplik yapan Alevî bir vatandaş şahit oldu. Bandırma konferansını eşiyle birlikte dinlemişti. Havacı bir subay tanıdığına durumu anlattı:
“Bu benden duyulursa, işimden olurum. İsmimi vermemek şartıyla bu haberi ulaştırın, bir çaresini bulsunlar, bunların niyeti bozuk.”
Bunun üzerine, havacı subay, hemen İstanbul’a gelerek Şule Yüksel Şenler’in ağabeyi Üzeyir Şenler’e bu bilgiyi verdi.
Bir gün avukat, gıyabî tutukluluk kararı çıktığını Şule Yüksel Şenler’e haber verdi.
“Şule Hanım, hakkınızda gıyabî tevkif kararı çıkartılmış, görüldüğünüz yerde tevkif edileceksiniz. Mahkeme, öyle devam edecek. Derhal bu evden çıkıyoruz. Üstünüzdeki kıyafetiniz neyse öyle, oyalanmadan hemen!”
Şule Yüksel Şenler, aceleyle namaz eteğini ve bir iki başörtüsü aldı. Kalp hastası annesiyle düştü yollara. Avukatlarından biri olan Yusuf Türeli, onları gecenin bir vaktinde İstanbul sur dışındaki bir eve yerleştirdi.
Oraya gittikten on gün sonra, gazeteler tevkif kararını yazmaya başladı. “Şule Yüksel aranıyor, görüldüğü yerde tutuklanacak!” haberleri her gün yapılıyordu.
Bandırma Sulh Ceza Mahkemesi; 20 Mayıs 1968 günü aldığı gıyabî tutuklama kararını, 24 Mayıs 1968 günü İstanbul polisine tebliğ etti. Oysa Şule Yüksel Şenler’in 26 Mayıs 1968 günü Harbiye Spor Sarayı’nda konferansı vardı. İlanı günler öncesinden verilmişti. 26 Mayıs’ta halk spor sarayını saatler öncesinden doldurmuştu. Çevre illerden otobüslerle gelenler vardı.
Ailesi ve avukatları Şule Yüksel’in gizlendiği yerden çıkmamasını ve konferansa gitmemesini istiyordu. Bu gidişin yüzde yüz tutuklanmayla neticeleneceğini hepsi biliyordu. Ama Şule Yüksel’i ikna etmek mümkün değildi. Hastalığına ve aranmasına rağmen hem kendisini dinlemeye gelen halkı boş çevirmek istemiyor, hem “Kaçıyor!” denilmesini kabullenemiyordu.
Ve tüm itirazlara rağmen gitti, gizlice yan kapıdan girip konuşmasını yaptı.
Başbakan Süleyman Demirel: “Ne yapayım yani şimdi, bu beni aşar.”
Bu arada dışarıda Üzeyir durumu Mehmet Şevket Eygi’ye telefonla bildirdi. O da Başbakan Demirel’e telefon açtı.
“Sayın Demirel, seçim arefesindesiniz, böyle bir oyun oynanıyor, size de seçim kaybettirmek için bu oyun. Şu anda Şule Yüksel, Spor Sergi Sarayı’nda, orası tıklım tıklım, bütün basın orada ve Şule Hanım herkesin gözü önünde tevkif edilecek, böyle bir plan var.”
Demirel:
“Ne yapayım yani şimdi?” dedi.
Mehmet Şevket Eygi:
“Siz talimat verin emniyete, bu tevkif olayını yapmasınlar. Biz onu gizleyeceğiz, teslim etmeyeceğiz. Bu davanın başka bir vilayete alınmasını sağlayın.”
Demirel:
“Bu beni aşar!” diye cevap verdi.
Konuşma bitiminde polisler Şule Yüksel Şenler’i almak istedi ama konferansı dinleyen kadınlar polislerle mücadele ederek onu koruyup dışarıya kaçırdılar. Zaten kadınların arasında kalan polisler şaşkındı. “Bunların hangisi Şule Yüksel. Hepsinin başı Şulebaş!”
Dışarıya çıkarılan Şule Yüksel Şenler, gençler tarafından bir arabaya bindirilip uzaklaştırıldı.
Dışarıda bulunan binlerce erkek Vilayet’e yürümeye başladılar. “Valiliğe, valiliğe!..” diye bağırıyorlardı. Taksim’den Vilayet Konağı’na doğru hareket ettiler. Arabaları olan erkekler acele etmek gerektiğini düşündüklerinden kısa zamanda Vilayet’in önünü doldurdular. Valiliğe haber gönderdiler.
“Eğer bu tevkif kararı geri alınmazsa biz bu vilayeti yerinde bırakmayacağız! Arkamızda yürüyerek gelmekte olan on binler var. Gerekirse İstanbul’u........
© Medyascope
