menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İhsan Umun yazdı: Wei Xiaodong’un Tayvan yazısına eleştirel bir bakış

16 1
latest

Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Wei Xiaodong’in dün (5 Aralık, 2025) Cumhuriyet gazetesine yazdığı köşe yazısına cevaben.

Wei Xiaodong’un Tayvan hakkındaki makalesini, tarihsel gerçeklerin seçici sunumu, uluslararası hukukun çarpıtılması ve siyasi propagandanın diplomatik dil kisvesi altında meşrulaştırılması açısından incelenmeye değer bulmam garip gelmemeli.

Metindeki temel argümanları sistematik olarak ele aldığımızda, ciddi mantıksal çelişkiler ve tarihsel çarpıtmalarla karşılaşıyoruz.

Wei Xiaodong, Tayvan’ın “bin yılı aşkın bir süredir Çin’in ayrılmaz bir parçası” olduğunu iddia ediyor. Bu ifade, tarihsel gerçeklikle öylesine çelişiyor ki, temel bir kronoloji bilgisi bile bu iddiayı çürütmeye yeter.

Tayvan’a önemli ölçüde Çinli göçü 17. yüzyılda, Ming Hanedanı’nın çöküşü döneminde başlamıştır. Qing Hanedanlığı adayı ancak 1683’te kontrol altına alabilmiş ve 1895’e kadar yaklaşık 212 yıl yönetmiştir. Tayvan tarihinin büyük kısmında Çin egemenliği yoktur. Dahası, Qing yönetimi bile adanın yalnızca batı kıyı bölgelerini etkin şekilde kontrol edebilmiş, dağlık iç kesimlerdeki yerli halklar 20. yüzyıla kadar büyük ölçüde bağımsız kalmıştır.

Adanın orijinal sakinleri olan Austronezya kökenli yerli halklar hakkında metinde tek bir kelime bile geçmemesi, yazarın “tarihsel gerçeklik” iddiasının ne kadar seçici olduğunu gösterir. Ayrıca bu diğer etnik kökenleri göz ardı etmeye alışkın Çin gibi bir devletin diplomatında genellikle sık rastlanan bir özelliktir. Bu halklar binlerce yıldır adada yaşamaktadır ve Çin kültürüyle hiçbir organik bağları yoktur.

Yazarın en ciddi hukuki çarpıtması, BM Genel Kurulu’nun 2758 sayılı kararına ilişkindir. Yazar, bu kararın “Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğunu” teyit ettiğini iddia ediyor. Bu, ya kasıtlı bir çarpıtma ya da ciddi bir okuma eksikliğidir.

2758 sayılı karar, yalnızca “BM’de Çin’i hangi hükümetin temsil edeceği” meselesini ele almaktadır. Karar metninde “Tayvan” kelimesi hiç geçmez ve Tayvan’ın egemenlik statüsü hakkında herhangi bir hüküm içermez. Karar sadece şunu söyler: Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti, BM’de Çin’i temsil eden tek meşru hükümettir ve Chiang Kai-shek’in temsilcilerinin BM’den çıkarılması gerekir.

Bu, Tayvan’ın egemenlik statüsü hakkında bir karar değildir. Uluslararası hukuk uzmanlarının ezici çoğunluğu bu yorumda hemfikirdir. Yazarın bu kararı “Tayvan’ın Çin’e ait olduğunun ispatı” olarak sunması, ya hukuki cehaleti ya da bilinçli manipülasyonu gösterir.

“183 ülkeyle ‘tek Çin’ ilkesi temelinde diplomatik ilişkiler” ifadesi de yanıltıcıdır. Evet, çoğu ülke Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımakta ve onunla diplomatik ilişki kurmaktadır. Çin’in diplomatik, siyasi ve ekonomik gücünü kullanarak Tayvanı yalnızlaştırmaya ve diğer ülkelerle olan ilişkilerini sınırlandırmaya çalıştığı da bilinen bir gerçektir.

Ancak “tek Çin ilkesi”nin her ülke için aynı anlamı taşımadığını da belirtmek gerekir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin pozisyonu bu konuda aydınlatıcıdır: ABD, Pekin’in “Tayvan Çin’in bir parçasıdır” iddiasını “kabul etmez” (acknowledge), yalnızca “not eder”. Bu ince ama kritik ayrım, ABD’nin Tayvan’ın statüsünü çözülmemiş bir mesele olarak gördüğünü gösterir. Benzer şekilde pek çok Batılı ülke de Pekin’in iddialarını kabul etmeden, yalnızca not ederek pragmatik ilişkiler kurmaktadır.

Dahası, Tayvan’ın 13 ülkeyle resmi diplomatik ilişkileri bulunmakta ve fiilen bağımsız bir devlet gibi işlemektedir: kendi ordusu, para birimi, demokratik seçimli hükümeti ve pasaportu vardır.

Yazar, “barışçıl gelişim” ve “iki yaka toplumları arasındaki sosyal temasların artması”ndan bahsediyor. Bu, Çin’in Tayvan’a yönelik sürekli askeri tehditlerinin, hava sahası ihlallerinin ve açık askeri müdahale söylemlerinin tam aksi bir tablo çizmektedir.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve üst düzey Çin yetkilileri defalarca güç kullanma seçeneğini masadan kaldırmadıklarını açıkça belirtmişlerdir. Tayvan Boğazı’ndaki askeri tatbikatlar, düzenli hava sahası ihlalleri ve ekonomik baskılar, “barışçıl” bir yaklaşımla bağdaşmamaktadır.

En önemlisi, Tayvan halkının kendi geleceğini belirleme iradesi tamamen görmezden gelinmektedir. Tayvan’da yapılan tüm kamuoyu yoklamaları, halkın ezici çoğunluğunun statükoyu korumayı tercih ettiğini ve Çin ile birleşmeyi reddettiğini göstermektedir. 23 milyonluk Tayvan halkının demokratik tercihleri hiçe sayılarak, “tarihi kaçınılmazlık” söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Metin, Tayvan’ın modern tarihini anlatırken son derece seçici davranmaktadır. 1949’da Çin İç Savaşı’nı kaybeden Kuomintang hükümetinin Tayvan’a çekilmesi ve adada 38 yıl süren sıkıyönetim (“Beyaz Terör”) dönemi, yüz binlerce........

© Medyascope