Filozof Sylviane Agacinski: “ABD’de iki ‘iptal kültürü’nün zıtlaşması yaşanıyor…”
“Trump’ın zamânı karşısında ’68 düşüncesi’” dizisinin beşinci bölümünde Le Monde gazetesinden Nicolas Truong ile bir söyleşi yapan akademisyen Agacinski, “yapısöküm” kavramının yazgısının tahlilini yapıyor ve silip atma yanlısı iki kültüre de mesâfeli yaklaşıyor: Trumpçı otoriter oligarşinin kadirimutlak olduğu kültür ile kimlikçi ve toplulukçu hareketlerin kültürü.
1945’te Nades kasabasında (Allier) doğan filozof Sylviane Agacinski Fransız Akademisi üyesidir. 1986-1991 yılları arasında Collège International de Philosophie’de program yöneticiliği yapmıştır; 1991-2010 yılları arasında Sosyal Bilimlerde İleri Araştırmalar Okulu EHESS’te ders vermiştir. Martin Heidegger’in (1889-1976) düşüncesinden etkilenen ve Jacques Derrida’ya (1930-2004) çok yakın olan eserleri, erkek kadın ilişkileri (Politique des sexes, Seuil, 1998 [Cinsiyetler Siyaseti, çev: İsmail Yerguz, Dost Kitabevi, 2000], ve Métaphysique des sexes, Seuil, 2005 [“Cinsiyetler Metafiziği”]), toplumsal cinsiyet konulu tartışmalar (Femmes entre sexe et genre, Seuil, 2012 [“Cins ile Toplumsal Cinsiyet Arasındaki Kadınlar”]), insan bedeninin metalaştırılmasının eleştirisi (Corps en miettes, Flammarion, 2009 [“Paramparça Bedenler”]) ve dinsellik (Aparté, Aubier, 1978 [“Gizli Konuşma”] et Face à une guerre sainte, Seuil, 2022 [“Bir Kutsal Savaşla Karşı Karşıya”]) çevresinde şekillenir.
O dönemde, başka bir dünyada olan başka biriydim. Kişisel bir özgürleşme ânından geçiyordum: Paris’te özgürce yaşamak, edebî ve entelektüel sahneyi keşfetmek için Lyon’dan ve bu kararla şaşkına dönen ebeveynlerimden ayrılmıştım. Mayıs 1968’de, duygularım ikircikliydi. Bir yandan, her tarafta (Sorbonne’da, Odéon’da, fabrikalarda…) sözün özgürleşmesini hayli sevinçle karşılıyordum. Ama bir diğer yandan da, “CRS = SS” [Çevik Kuvvet = Naziler] kadar şok edici, ya da “Yasaklamak yasaktır” kadar çocukça sloganları tasvip etmem imkânsızdı. İşçi sınıfının sömürüldüğünün bilincine varacak kadar Marx okumuştum, ama hiçbir şeyi benimseyemiyordum: SSCB ve Çin üzerine bilinenler, devrimci ajitasyon hakkında hiçbir yanılsama imkânı bırakmıyordu bana. Sovyetler Birliği Komünist Partisi [SBKP] çizgisindeki Fransız Komünist Partisi [PCF] epeyce maçoydu. Ama yine de işçi dünyasının temsilcisiydi ve benim gözümde ciddî sol o idi.
Meselâ bir halk şenliğine gider gibi katıldığım o muazzam 13 Mayıs mitingi sırasında, yürüyüş kortejinde bir slogan dalga dalga yayıldı: “Haydi Elysée Sarayı’na…!” Dosdoğru bir fâciaya gidiliyordu ki, Komünist Parti’nin daha ziyâde iri kıyım güvenlikçileri aşılmaz bir kordon oluşturdular ve mütereddit korteji dağıtmadan başka yöne çevirdiler.
“68 düşüncesi”nin bir efsâne olduğunu zâten biliyorsunuz. O formül, filozof Luc Ferry ve filozof Alain Renaut tarafından, Michel Foucault [1926-1984], Jacques Derrida [1930-2004], Pierre Bourdieu [1930-2002] ve Jacques Lacan [1901-1981] gibi çok çeşitli Fransız düşünürleri üzerine eleştirel bir kitaba ad vermek için ortaya atılmıştı. O yazarların Mayıs 68’deki sloganlar ve kaldırım taşlarıyla muayyen bir suç ortaklığı içinde olduklarını telkin ediyordu. Gerçi hepsi sapkınlık zannı altındaydılar, zîra Paul Ricœur’ün deyişiyle “kuşku filozofları”nın dümen suyunda gitmekteydiler; o filozoflar da şunlardı: Nietzsche, Marx ve Freud, bir de bunlara eklenmesi gereken Martin Heidegger [1889-1976]. 1933’te Nazizm’i benimsemiş olduğu için çok karşı çıkılan bu Alman filozofu, yine de........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Rachel Marsden
Daniel Orenstein
John Nosta