menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gülayşe Koçak yazdı: Fanatizm ve Berrin Sönmez’in eylemi

21 0
24.08.2025

Akademisyen arkadaşım Dr. Berrin Sönmez, feminist bir yazar. Bașkent Kadın Platformu ve EŞİK Platformu kurucularından; kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu kıymetli bir aktivist.

Birkaç yıl önce tanıştığımızda başı örtülüydü. Diyanetin 1 Ağustos 2025 tarihli malum Cuma hutbesiyle kadınlara bedenleri, kılık ve kıyafetleri üzerinden “haya ve edep” çağırısı yapması üzerine Berrin, “Başörtüsü zorunluluğu getirilmesi ihtimaline karşı şimdiden başımı açıyorum” diyerek başını açtı.

1990’larda, 2000’lerin başında büyükşehirlerin seküler sokaklarında rastlayacağınız kapalı kadınlar, olsa olsa sağa sola temizliğe giden kadınlardı. Bugünkünden çok farklı olarak, başörtülü kadınlar her yere giremiyorlardı. Çok sevgili bir dindar akademisyen dostum, bir konferans sonrasında konuşmacılar hep beraber Mülkiyeliler Birliği’ne çaya gittiklerinde, başörtüsünden dolayı bir tek kendisinin nasıl içeriye alınmadığını anlatmıştı bana.

Daha yirmi yıl olmuyor; başörtülüler Starbucks’a kabul edilmiyordu.

Bu kadınların uğradıkları haksızlık ve zulüm, hele de eğitim hakkından mahrum bırakılmaları, bana dayanılmaz geliyordu.

O yıllarda beni ara ara şeytan (ne ironi!) dürterdi: “Başını kapat!” Başımı mesela bir aylığına örtüp seküler semtlerde dolaşsam… Starbucks’a gitsem ve beni içeriye almadıklarında yaygara kopartsam… Acaba ne olur? Bir değişiklik yaratır mı?

Yanlış anlaşılmasın; aniden hidayete erip dindar bir kadına dönüştüğüm için falan değil; ben organize dinlerle ilgisi olmayan, seküler hayat yaşayan bir kadınım. Ama başörtülü kadınların maruz kaldıklarını kendi çevremdeki kadınlar bilmiyordu, veya bilmemeyi tercih ediyordu. Gandhi’nin çok güzel bir sözü var: “Uyuma taklidi yapan birini asla uyandıramazsınız.”

İşte bunu anlamakta zorlanıyordum, çünkü “İlim, irfan!” “Her şeyin başı eğitim!” “Bilimsel düşüncenin önemi!” “Kadınları cahil bırakıyorlar!” vs diyenlerin, başörtüsü nedeniyle kızların okuyamamasını görmezden gelmeleri, çok tuhaftı.

1999’da Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı’nın, sırf başörtüsüyle geldiği için Meclis’ten çıkartıldığını nefesimi tutarak televizyonda izlemiştim. (Ondan sekiz yıl önce de Diyarbakır milletvekili Leyla Zana’nın, yemin metnine Kürtçe Bu metni Türklerin ve Kürtlerin kardeşliği için ediyorum cümlesini ekleyiverdiği için Meclis’ten çıkartılışına tanık olmuştum; buna da benim çevrem ilgisiz kalmış, hatta Meclis’tekilere değil, Zana’ya kızmışlardı – ama bu, ayrı konu. (Ne çok öfkeye, ne çok isyana sebebiyet verdi ve veriyor bu coğrafya!)

Fanatizm deyince aklıma ilk, futbol gelir. Bir futbol takımının fanatik taraftarları, takım ne kadar berbat bir performans gösterirse göstersin, kuralları ne kadar çiğnerse çiğnesin, o takıma sadık kalır. Fanatizm, illa ve körü körüne bir tarafı tutmaktır.

“Biz ailecek XX takımdanız”; “Ben ömrüm boyunca XX partiden başkasına oy vermedim” diye gururla anlatanlar var. Futbol, siyasi partiler, fikirler, görüşler, inançlar… Bütün “-izm”ler, “-çilik”ler kişinin gözüne at gözlüğü geçirir. Dünyaya o gözlükten bakılır. Yobazlık, bağnazlık, dogmatizm, militanlık… Hepsi fanatizmle kardeştir.

Fanatikler asla taraf değiştirmezler. Her şey ya siyah ya beyazdır; gri alan yoktur. Karşı tarafın mağduriyetlerine kördürler. “Zulüm bizdense ben bizden değilim” fikri onlara çok uzaktır.

Başörtüsü yasakken laik kesimin suskunluğunun nedeni bence tamamen fanatizmdi. Bizim takım cici, onların takımı kaka. Onların başına ne gelirse, müstehaklar çünkü onlar karşı takım.

Fanatiklik sempati duymak değildir; çok tehlikelidir. Siyonistleri görüyoruz işte; binlerce yıl öncesinden gelen inançtan bir türlü ayıramamışlar kendilerini. Küçücük bebekleri öldürmeyi kendilerine hak görüyorlar çünkü fanatiklik, icabında ölümü ve öldürmeyi göze almaktır. İŞİD’i gördük, Suriye’de yaşananları görüyoruz.

Berrin Sönmez 1981’de Üniversite öğrencisiyken, 12 Eylül cuntasının üniversitelerde başörtüsü yasağı getireceği konuşulmuş; başını o zaman örtmüş. “Bu benim için örgütlü olmayan kişisel bir direnişti” diyor. Kadınların, ataerkil sistem tarafından hizaya çekilmek istenmesine karşı bir direniş.

Berrin iki hafta önce başını açtığından beri manşetlerde. Onun eylemi olmasaydı şahsen ben Diyanet’in o hutbesini merak edip baştan sona okumazdım. Demek ki Berrin eylemiyle sadece kadınları değil, insan haklarına, hukuk ve adalete inanan herkesi yakından ilgilendiren bir soruna dikkat çekmiş oldu. Evet, erkekleri de ilgilendirir – şayet insan haklarına saygılı bir ülkede yaşamak istiyorlarsa.

Çevremdeki laik arkadaşlarım;........

© Medyascope