Doğancan Özsel yazdı: Milleti (yeniden) tanımlamak
Modern milletlerin ilk somut örneği, 18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Fransız Milleti’dir. Millet kavramı burada, dönemin ünlü risale yazarı Sieyès’in ifadesiyle, halk tabakasının “hiçbir şey” olmaktan çıkıp “bir şey olma” çabası sonucunda oluşan bir kolektif kimliği, yeni tip bir siyasal özneyi ifade eder. Fransız Devrimi sürecinde bu kolektif özne, daha önceki halk hareketlerinde ve isyanlarda olduğu gibi kendisi aleyhine olan kimi pratiklerden vazgeçilmesini ve lehine bazı düzenlemeler yapılmasını yöneticilerden talep etmenin çok ötesine geçmiş, Fransa ülkesini kralın mülkü olmaktan çıkararak kendisine temellük etmiştir. Fransızların bu bakımdan Avrupa’nın ilk ulusu olarak kabul edilir.
Fransızcası nation olan kavram 19. yüzyılda Türkçe’ye çevrilirken dilde zaten var olan millet kelimesi tercih edilmiş. O zamana değin, idarî yapı içerisindeki inanç temelli kategorileri ifade eden, dini cemaat kavramına daha yakın bir anlamı olan millet, zamanla Fransızca nation’ın karşılığı olarak dilimize yerleşmiş. Bugün de millet ve ulus kelimelerinin her ikisini bu anlamda kullanmaya devam ediyoruz.
Kimi düşünür ve tarihçiler adeta nesnel birer tarihsel olgu olarak “milletlerden” bahsetse de, etnik gruplardan farklı olarak, millet modern zamanlarda ortaya çıkmış bir siyasal kimlik türü. Tek bir siyasal beden haline gelerek kolektif hareket edebilmeyi, sürekli bir ortak gündeme sahip olmayı ve ortak bir gelecek tasavvurunu içerisinde barındırıyor. Bu nedenle de lokal kimliklerin ve antik kent devletleri özelinde kısa süreli tekil örnekler dışında, Fransız Devrimi öncesinde modern millet benzeri bir siyasal özne ile karşılaşmak imkânsız. Tam da milletlerin nesnel olgulardan çok bir kimliklenme biçimi olmaları nedeniyle, 19. yüzyılda pek çok aydın, mesailerinin büyük bölümünü “millet olma” bilincini kitlelere aşılamakla geçirmiş, halk kitlelerini tikel bir siyasal özneye dönüştürebilmek için gazete yazıları, şiirler, tiyatro oyunları, tarih kitapları ve sözlükler kaleme almış. Ve yine kavramın siyasal doğası, sosyopolitik bağlamdaki değişim ve dönüşümlerle birlikte millet tanımlarının da değişip dönüşmesine yol açmış ve halen de açmakta.
Tek tek milletlerin ötesinde, genel anlamda millet kavramının tanımlanmasına baktığımızda, iki klasik kutup siyaset kuramı içerisinde öne çıkıyor. Bunlardan ilki, karakteristik örneği devrim döneminde kurulan Fransız Milleti kimliği olan vatandaşlık hukuku temelli cumhuriyetçi tanım. Burada millet kimliği, devrim öncesi düzenin monarkına ve ayrıcalıklı aristokratlarına karşı, avamın hukuki eşitlik iddiası ile paralel biçimde oluşur. Ülke sınırları içerisinde yaşayan herkesin, ortak bir hukuki düzenin eşit ve meşru üyeleri olarak meydana getirdikleri bütünün, siyasal rejimler için yegâne meşruiyet kaynağı olacağı kabul edilir.
Bu eşitlik hukukuna dayalı kolektif kimlik, “ben devletim” diyerek ülkeyi kendi malı sayan krallara karşı, “ülke bizimdir” iddiasını ileri sürer. Cumhuriyetçi millet anlayışının ortaya çıkış sürecinde ülke sınırlarının kapsadığı toprakların siyaseten tahayyül edilme biçiminde bir değişiklik olur. Bu topraklar yönetici sınıfın mülkü olmaktan çıkarak, bütün insanların ortak paydasına dönüşür. Gitmesek de görmesek de her bir karışını korumak üzere seve seve canımızı feda edebileceğimiz kutsal ve biricik bir coğrafya olarak vatan da bu millet anlayışıyla birlikte ortaya çıkar. Devrim dönemi Fransa’sı örneğinden devam edersek, milletin tanımında ortak vatan ve eşit yurttaşlık........
© Medyascope
