Doğancan Özsel yazdı | CHP’nin farkı: Sistemin ruhuna uyabilmek
Ülkelerin seçim sistemleri ile parti sistemleri arasındaki ilişki siyaset bilimcilerin aşina olduğu bir konu. Bu karşılıklı etkileşimin klasik örneği dar bölge çoğunluk sistemiyle yapılan seçimlerin, iki partili bir yapıyı ortaya çıkarma eğilimi. Zira bir seçim bölgesindeki tüm sandalyelerin o bölgede birinci çıkan partiye gittiği düzende seçmenler kazanma ihtimali yüksek partilere meylediyorlar. Siyasal partiler de bunu öngörerek mümkün olduğunca merkezde konumlanmaya ve en geniş seçmen kitlesine hitap etmeye çalışıyor. Sonuçta da ortaya, Birleşik Krallık örneğinde olduğu üzere siyasal yelpazenin bir nebze sağına ve soluna yerleşmiş iki büyük partiden oluşan bir düzen çıkıyor.
Bu düzen ile Kıta Avrupa’sının çok partili sistemi arasında çok önemli iki fark var. Bunlardan ilki, siyasal partilerin kendilerini konumlandırma biçimleri ile ilgili. İki partili sistemde hâkim partiler mümkün olduğunca genişlemek ve toplumsal çeşitliliği kendi içlerinde kapsamak zorundalar. Dahası, bu ana partiler bir biçimde toplumun asgari ortak paydaları ve çıkarları üzerinden siyaset yapmak ve büyük bir çoğunluğun oyuna talip olmak zorundalar. Oysa bir koalisyonun kritik parçası olabilmek için yüzde beşlik oyun bile yeterli olabildiği Kıta Avrupası’nda partiler için belirleyici olan, siyasal arenadaki pek çok benzerinden farklılaşarak spesifik bir seçmen grubu için en cazip seçenek haline gelebilmek. Dolayısıyla çok partili sistemin partileri, belirli tikel çıkarları savunma ve iktidarın bir parçası olduklarında da belirli toplum kesimlerini çok daha belirgin şekilde önceleme eğilimindeler.
Kıta Avrupası sistemi ile Birleşik Krallık sistemini ayıran ikinci önemli nokta ise devletin kavranışıyla ilgili. Seçimlerin her zaman iki büyük siyasi aktör arasında geçtiği bir sistemde çoğunluğun oyunu elde eden parti tek başına iktidara geliyor. Ne var ki iktidarın geçici olduğu ve gelecekte muhalefete düşeceği bilinmekte. Muhalefet partisi de yakın veya uzak gelecekte hükümet kurma sırasının kendisine geleceğinin farkında. Yani iki büyük partiden birisi bugünün diğeri ise yarının mutlak iktidarı. Bu sistemde iki büyük partiden ayrı, onların üzerinde güçlü bir devlet kimliğine yer yok. Her iki parti de farklı zamanlarda kamu idaresine tam olarak hâkim oluyor. Onların kullanımındaki idari araçlar ve prosedürler dışında, mitik bir devlet söz konusu değil. Yurttaşlar için de devlet ulaşılmaz bir üstün güç değil, iki ana parti içerisinde örgütlenerek erişebildikleri ve şekil verebildikleri kamusal iktidar mekanizmaları anlamına geliyor.
Buna karşılık çok partili Kıta Avrupası sisteminde hiçbir parti devlete hâkim ya da onunla özdeş değil. Partiler dahil oldukları koalisyonlar aracılığıyla, savundukları tikel çıkarları ilerletme çabasındalar. Onlar tikel çıkarları temsil ederken, toplumun minimum ortak çıkarını temsil etme görevi ise devlete düşüyor.[i] Kendisini partiler-üstü konumlayan bir devlet ve gündelik siyasi çekişmeleri aşan bir devlet aklı (raison d’état), bu bakımdan çok partili sistemlerin doğal sonucu. “Devlet ayrı hükümet ayrı” formülüyle ifade edilebilecek, bizim de aşina olduğumuz bir zihinsel model bu. Neticede devlet, tüm siyasi partilerin elde etmeyi hedeflediği ganimete, bir arzu nesnesine dönüşüyor. Bunun sakıncası çok partili sistemde bir anomali olduğunda, tek bir parti........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d