Bilgehan Uçak yazdı: Tunç Üğdül’ün sefaretnamesi
Büyükelçi anılarını okuma merakı, bende sanırım seyahat yazıları yazmaya başlamamla oluştu.
Zira, Türkiye’de, ne yazık ki, seyahatname kültürü çok zayıf.
Seyahatname azlığından sefaretnamelere dadanma fikri ilk başta mantıksız gözükebilir ama öyle değil, mesela Arnavutluk’un başkenti Tiran üstüne bir yazı yazacakken en yararlandığım kaynaklar sefaretnamelerdi.
Tiran’ın zaman içindeki dönüşümünü, Türkiye’nin en seçkin mesleki eğitime sahip insanları olan diplomatların gözlemlerinden takip etme fırsatı bulabilmiştim.
Tiran şehrinin Kral Zogu dönemini Yakup Kadri’den, komünist dönemini Tanşuğ Bleda’dan, geçiş dönemini ise Bilal Şimşir’den okumuştum.
Dolayısıyla, o günlerden beri, neredeyse bir küçük iptila şeklinde sefaretnameleri büyük keyifle okuyorum.
Özellikle hariciyecilikten gelen, Dışişleri “koridorlarında” yükselen büyükelçilerin anılarının bize çok şey anlattığını düşünüyorum.
Az önce Türkiye’de seyahatname yazma kültürünün çok zayıf olduğunu söyledim ama hatırat yazma kültürü ondan da zayıf, özellikle kamusal görevler üstlenmiş kişiler anılarını yazmaya nedense hiç yanaşmıyorlar.
Kültür hayatımızın en büyük ve değişmez sorunlarından birini bence bu “hatıratsızlık” oluşturuyor.
Bereket, büyükelçiler hatıratlarını kaleme alma hususunda hayli ciddi ve üretkenler.
Birçok alanda el alarak ilerlenen hariciyecilik geleceği içine, emekli olduktan sonra anılarını yazmak da giriyor.
Bu sayede de Türkiye’de yabana atılmayacak bir büyükelçi anıları kültürü oluşmuş.
En son okuduğum sefaretname, Tunç Üğdül’ün, kendisi gibi Büyükelçi olan eşi Aslı Üğdül’ün anılarını da aktardığı Diplomasi Cephesi’ydi.
İkisi de hariciyecilikten gelen Tunç ve Aslı Üğdül, hayli parlak birer kariyer sahibi olmuşlar.
Mesleğe ASALA terörünün diplomatlarımızın hayatını kararttığı, onları hep bir tedirginlik içinde yaşamaya mecbur ettiği dönemde Paris’te başlayan, daha sonra Türkiye’yi Bratislava, Rabat ve Varşova’da Büyükelçi olarak temsil eden Tunç Üğdül’ün eşi Aslı Hanım da “Türkiye’nin Afrika’daki ilk kadın büyükelçisi” unvanını kazanmış.
Büyükelçilerin anılarındaki şaşmaz ve değişmez kural, “aşırı devletçilik”tir.
Bu benim başımın hiç hoş olmadığı ama mesleki deformasyon gereği aksinin düşünülmesinin çok zor olduğunu da bildiğim bir tavır.
“Türkiye’yi temsil etme”........
© Medyascope
