Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı (3) – Gülhan Seyhun Yazdı
Türkiye’de Atatürk’ün milliyetçilik anlayışına uzanan tarihsel süreç
Osmanlı’da millet yapısı
XV.yüzyılda Avrupa’da, Hristiyanlığı ve kiliseleri kullanarak toplumu sömüren feodal sistemin çöküşü başlamıştı. Oysa aynı dönemde Osmanlı’da bin yıllık Hristiyan-Bizans egemenliğinde var olamayan Gregoryen Ermeni Patrikhanesi İstanbul’da açılarak (1461), dine veya mezhebe dayalı cemaatleşmeyi güçlendirecek bir “millet sistemi” oluşturulmaya başlanmıştı.[i] Aslında “din” altında kümelenmiş kalabalıkları yönetmek çok da akıllıca bir yöntemdi. Çünkü sorgulanmaya cesaret edilemeyen ve dinin koruyuculuğunda kutsallık atfedilen dini liderler eliyle toplumu yönetmek daha kolaydı. Çeşitli din, dil, ırk çeşitliliği olan Osmanlı toplumu bu “millet sistemi” içerisinde genel olarak Müslüman milleti, Rum milleti, Ermeni milleti ve Yahudi milleti olarak dört milletten oluşmuştu. Buna rağmen milletleri dilsel, dinsel ve ırksal sınırlara çekebilmek hiç de kolay değildi. Kendi içlerinde bile bütünlük sağlanamamıştı. Genelde Türkçe konuşan Ermeniler[ii] tek bir millet olarak değil Gregoryen, Katolik ve Protestan milleti olarak ayrışmıştı. Farklı dilleri konuşan Helen, Slav, Arnavut ve Arap unsurlarından oluşan Rum Ortodokslar ise Fener Patrikhanesi’ne bağlı idi. Fakat patrikhanenin Helen unsurlarını kayırıcı tutumuyla huzursuzluk vardı. Yahudi milleti de Karay cemaati gibi mezheplere ayrışırken Rumca, İspanyolca, Yidiş, Aramca veya Arapça gibi dillerle kendi içinde birlik sağlayamamış bir milletti. Bunların dışında Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı ve genelde Fransızca konuşan Levantenler; ayrıca........
© Medya Siyaset
