Kavram Dağarcığımızın Adalet Arayışına Etkisi – Lawfare
Her dil, dünyaya belirli bir pencereden bakar. Dil ve düşünce karşılıklı olarak birbirini şekillendirir. Bir kelime veya kavramın bir dilde bulunmaması basit bir “kelime eksiği” değil, o dili konuşan kültürün dünyayı algılama ve kategorize etme biçimine ilişkin bir ipucudur. Ayrıca değişen toplumsal koşullar nedeniyle ortaya yeni çıkan kavram, ürün ya da uygulamayı adlandırmak da toplumsal refleks ile ilgilidir. O zaman isterseniz içinde bulunduğumuz toplumun hukuk ve adalet kavramlarına nasıl baktığını tarihsel süreç içinde gözden geçirelim.
Türklerin İslamiyet’ten önce son derece gelişmiş bir hukuk anlayışı ve onu ifade eden kavramları vardı: TÖRE. Töre, yazılı olmayan ama toplumun tamamı tarafından kabul gören, gelenek, görenek, ahlak ve hukuk kurallarının tamamını kapsayan bir üst kavramdı. “Törü-” fiilinden türemişti ve “yaratılmış, ortaya çıkmış, düzenlenmiş” anlamlarına geliyordu. Bu, onun ilahi veya doğal bir düzenin yansıması olduğunu da ifade ediyordu. Adalet, Töre’ye uygun davranmakla sağlanırdı. Kağan’ın birincil görevi Töre’yi korumak ve uygulamaktı. Ünlü Orhun Yazıtları’nda (8. yüzyıl) “Töre’yi kaybettiğimiz için devletimizi, özgürlüğümüzü kaybettik” mesajı bu anlayışın en somut ifadesidir. Bu dönemde Türkler, “hukuk” ve “adalet” kavramlarını Batı’daki gibi ayrı ayrı değil, “Töre” çatısı altında bütünleşik bir şekilde kavrıyor ve kullanıyorlardı. Bu, tamamen kendilerine özgü, devleti ve toplumsal düzeni ayakta tutan bir üst kavramdı. Daha sonraki dönemlerde, İslamiyet ve modernleşme ile birlikte, bu kavramın yerini Arapça/Farsça kökenli “adalet” ve “hukuk” kelimeleri aldı. Temel fikir (toplumsal düzen ve hakkaniyet) korunmuş, ancak onu ifade eden dil ve kurumsal yapı değişmişti.
Günümüz dünyasında da hukuk ile adalet aynı şey değildir. Hukuk somut, yazılı kurallar bütünü iken, adalet daha soyut ve evrensel bir “hakkaniyet” ve “doğruluk” duygusudur. Hukuk bazen iktidarın yetkilerini sınırlayan ve denetlenmesine olanak tanıyan değil, iktidarın gücünü kontrolsüz bir şekilde kullanmasına olanak sağlayan şekle dönüşebilir. Gerçek bir hukuk devleti için sadece yasaların varlığı yeterli değildir. Esas olan, bu yasaların bağımsız yargı, tarafsızlık ve evrensel adalet ilkeleri doğrultusunda uygulanmasıdır. Yargılamanın sadece yasalara........
© Medya Siyaset
