menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Nasrettin Hoca sanal alemin de bilgesi

13 1
11.08.2025

Serkan’ın dizüstü bilgisayarı çökmüştü. Kıvranıp duruyordu.

İrina ile Yuliya’ya eğlence çıkmıştı; kapı aralığında kıkırdaşıp, konuşuyorlardı.

“Yine gizliden bir takım uygunsuz web sitelerine girmiş, virüse yakalanmıştır mutlaka” diyorlar.

Rossiyskaya Gazeta’nın haberine göre Moskova’da her 100 kişiden 57’si bilgisayar oyunu oynuyormuş. Kadınlar daha çok bulmaca tipi oyunlara ilgi gösterirken, erkekler strateji ve simülasyon oyunlarını tercih ediyormuş. 14-17 yaş grubunun favorisi ise macera oyunlarıymış.

Belki de Serkancığın bir kabahati yoktu. Bilgisayardaki teknik bir konudan kaynaklanmıştı sorun, ama şaibe altında kalmıştı işte.

Yüzü kızarmış bir köşeye sinmiş oturuyordu.

Bana bakıp, “Abi yemin ederim ki” diye başlayıp kendisinden kaynaklanan bir arızanın olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

İgor, onun bu halini gösterip göz kırpıyordu.

Neyse ki bu tür konularda bize destek veren Levent ortağı Loşa ile birlikte gelip, imdadımıza yetişti.

Yuliya’dan “Wi-Fi” şifresini aldıktan sonra işe koyuldu.

Geçenlerde yine bir Türk firmasına gitmişler. Şirketteki görevliye “Kablosuz şifresini söyler misin?” diye sormuş. Görevli, “Söylemem” diye cevap verince şaşırmış; ama şifre oymuş meğerse!

***

Levent ve Loşa, biraz baktıktan sonra bilgisayarın işlemcisinde bir sorun olduğunu söylediler, yeni bir işlemci gerekiyormuş falan. Pek fazla anladığım şeyler değil.

Biz konuşurken İgor, aramızdaki Türkçe konuşmalardan bir şeyler anlamaya çalışıyordu, ama pek bir şey anlamıyordu ki Rusça soruyordu.

Bilgisayar terimlerinin Türkçe karşılıkları konusu İgor’un dikkatini çekmişti.

Konuşurken terimlerin pek çoğunun İngilizcelerini değil Türkçelerini kullanmak konusunda alışkanlığımız oluşmuştu. Bu, bizim kültürümüze yerleşmişti.

Ne güzel.

Örneğin Ruslar, “kompüter” derken, biz “bilgisayar” diyoruz. “İşlemci” diyoruz, “veri tabanı” diyoruz.

Söz konusu teknolojinin İngilizce konuşan ülkeler tarafından geliştirilmesi, dünya dillerinin hemen hepsinin bilgisayar terimleri hususunda İngilizcenin etkisi altında kalmasına sebep olmuştu.

Bizde ise bilgisayar terimlerinin Türkçeleştirilmesi için pek çok araştırmacı gayret göstermiş, terimlerin Türkçe karşılıkları günlük dile yerleşmişti. Bu konuda Türk elektronik, bilgisayar ve yazılım mühendisi ve dil bilimci, Türkiye Bilişim Derneğinin onursal başkanı, Bilişim AŞ’nin kurucusu Prof. Dr. Aydın Köksal ve arkadaşlarını özellikle anmak gerekiyor. Zira bilgisayar, bilgi işlem, bellek, veri tabanı donanım, yazılım, sürüm, bilişim gibi pek çok Türkçe kökenli bilişim terimi onların çalışmaları sonucunda dilimize kazandırılmıştı.

***

Levent, Serkan’ın bilgisayarındaki sorunu halletmeye çalışıyorken Serkan sabırsız, ikide bir “N’oldu, ne zaman bitecek?” diye çocuğun başına çökmüş, onu bunaltıyordu.

Sonunda Levent’in sabrı taştı, “En iyisi biz bu bilgisayarı alıp gidelim, bizim orada bakımını yapalım. Bir iki saatte yapılacak bir iş değil” dedi.

Serkan’ın mutsuz, beceremedin mi diye soran bakışlarını görünce araya bir fıkra sıkıştırdı:

“Bir gün bilgisayarına virüs giren bir komşusu Nasreddin Hocanın kapısını çalar:

“Aman Hocam, sen her derde çare bulursun, beni bu virüsten kurtar” der.

Hoca bilgisayarın başına geçer, orasını tıklar, burasına tıklar, ama nafile bir türlü virüsü bulup temizleyemez.

Pes edip, “Komşu, kusura bakma bir türlü beceremedim” der.

Hocadan ümidi kesen komşusu, ‘Ayıp Hocam, ayıp, başına koskoca sarığı geçirmişsin, ama bir virüsü bulamadın,’ deyince Hoca, kızıp başından sarığı çıkarıp komşusunun başına geçirmiş, ‘Keramet sarıktaysa buyur sen bul!’ der.

Güzel cevap değil mi?

Bu benim çok iyi bildiğim eski bir Nasrettin Hoca fıkrasını çağrıştırıyor.

Levent’e soruyorum onaylıyor.

Meğer bunun gibi pek çok fıkra sanal aleme uyarlanmış.

Serkan, Levent’i bunaltmaya hala devam ediyor.

“Yanınızda fazla bir bilgisayarınız varsa benimki düzelene kadar kullanmam için bırakın bari” dedi.

Levent, “Ne yazık ki yok” diye cevap verdi, ama olsa da vermezdi gibi bir havası vardı.

***

Levent’in gönülsüz olmasının sebebini başına gelen Nasrettin Hoca’nın “Kazan doğurdu” fıkrasına benzer olayı anlattığında öğrendik.

Bir arkadaşı bilgisayarını ödünç istemiş.

“Hiç düşünmeden verdim,” diye başladı. “Arkadaşım ne de olsa, nasıl vermeyeyim?”

İki gün sonra arkadaşı bilgisayarı geri getirmiş, yanında bir mikrofon ve kulaklık varmış. Ne olduğunu sorduğunda arkadaşından “senin bilgisayar doğurdu” cevabını almış.

Gülmüş. Şaka, ama ince armağan diye düşünmüş. Teşekkür etmiş.

Bir hafta sonra aynı arkadaşı kapısını çalıp bilgisayarını yine ödünç istemiş, üç gün sonra bilgisayarı geri getirdiğinde bu defa yanında bir ‘mouse pad’ varmış.

“Benim bilgisayar yine mi doğurdu?” diye sormuş, gülüşmüşler.

Aradan biraz zaman geçmiş, arkadaşı bir akşam yine gelince hiç tereddüt etmeden bilgisayarını vermiş.

Geri geldiğinde yanında bu kez “web kamerası” varmış.

Bu ilişki hoşuna bitmeye başlamış.

Tabii yani, kaz gelecek yerden hiç tavuk esirgenir........

© Medya Günlüğü