Kadın, miras ve ailenin dönüşümü
Cumhurbaşkanı Erdoğa, 2025’i “Aile Yılı” ilan etti. Ne var ki, geçen hafta yaşananlar, “aile” kavramının hangi anlamda sahiplenildiğini sorgulatıyor.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cuma hutbesinde kadınların miras haklarını İslam hukukuna göre düzenleme çağrısı yaptı. Hutbede, erkek çocukların mirastan iki pay, kız çocukların ise bir pay almasının “ilahi adalet gereği olduğu savunuldu.
Oysa bu söylem, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın eşitlik ilkesine ve Medeni Kanun’un mirasta cinsiyet ayrımını yasaklayan hükümlerine açıkça aykırıdır. Daha önemlisi, bu yaklaşım kadınların ekonomik bağımsızlığını sınırlayarak aile içindeki güç dengelerini geriletir.
Miras hakkı yalnızca mal paylaşımı değil, kadının hayatı boyunca sürdüreceği ekonomik özgürlüğün temel taşlarından biridir. Bu hakkın daraltılması, kadını hem aile hem de toplum içinde daha bağımlı hale getirir.
Aile, toplumun en küçük ama en güçlü kurumudur. Türkiye’deki aile yapısı, Doğu kültürlerinden izler taşır; bireyler birbirine yalnızca kan bağıyla değil, karşılıksız bir duygusal bağlılıkla tutunur. Bu bağlılık, yalnızca anne-baba-çocuk ilişkisinden ibaret değildir; akrabalar, cemaatler ve mahalle kültürü de bu geniş ailenin bir parçası gibidir.
Afgan yazar Khaled Hosseini’nin bir romanındaki sahne bu bağlılığı çok iyi yansıtır. Çocukların nişanında aile büyüğü şöyle der:
“Biz artık bir “Aile” olacağız. Bundan sonra sizin acınız bizim de acımız olacak, bizim mutluluğumuz sizin de mutluluğunuz olacaktır…”
Bu aidiyetin bir yönü, bireylerin başarısıyla tüm ailenin gururlanmasıdır. Birinin yükselmesi, diğerlerinin öz güvenini de artırır. Ancak başarısızlıklar ya da........
© Medya Günlüğü
