Algı ve gerçeklik arasında sıkışan dış politika: KAAN’dan Gazze’ye
Türkiye’nin dış ve güvenlik politikası, bir kez daha propaganda ile sahadaki gerçeklik arasındaki derin uçurumun sınandığı bir haftayı geride bıraktı.
Milli Muharip Uçak KAAN’ın motoru üzerinden başlayan tartışmalardan, Washington’da Rus enerjisine dair verilen talimatlara ve Gazze için sunulan “barış planı”na kadar uzanan geniş bir yelpazede, iç siyasete yönelik imaj çalışmaları ile uluslararası ilişkilerin soğuk gerçekleri birbiriyle çarpıştı. Bu çarpışmanın merkezinde ise yine aynı soru duruyor: Türkiye, hamasi söylemlerle örülmüş bir algı yönetimini mi, yoksa ulusal çıkarlara dayalı rasyonel bir stratejiyi mi takip ediyor?
Savunma sanayi: Gurur kaynağı mı, propaganda aracı mı?
Haftanın en hararetli gündemi, şüphesiz KAAN projesiydi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, uçağın motorunun ABD’den gelmediği için üretimin durduğunu ima eden açıklaması, iktidarın en önemli “başarı hikayelerinden” biri olarak sunulan savunma sanayi anlatısında bir çatlak yarattı. Savunma Sanayi Başkanlığı’nın düzeltmesi ve ardından gelen “Cumhurbaşkanı’na yanlış bilgi verildi” gibi akla ziyan iddialar, konuyu teknik bir mesele olmaktan çıkarıp tam bir siyasi krize dönüştürdü.
AKP iktidarının, kamuoyunun sorgusuz sualsiz ve büyük bir gururla takip ettiği savunma sanayini bir propaganda aracına dönüştürdüğü sır değil. İHA ve SİHA’ların başarısı üzerinden yaratılan “savaşçı millet” imajı, ülkenin kaynaklarının neden bu alana bu denli yoğun aktarıldığını veya dış politikanın neden bu kadar saldırgan bir dile sahip olduğunu sorgulamayı neredeyse imkansız hale getirdi. Eleştiri getiren herkes anında “milli meselelere karşı olmakla” yaftalanırken, ortada olmayan bir motorla Endonezya’ya uçak satışı gibi pazarlama harikaları, “kasaptaki ete soğan doğramaktan” farksız bir algı yönetimi örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Bu durum, Türkiye için yeni........
© Medya Günlüğü
