“Türk sorunu” yaratmak…
Aşağıdaki yazım 2009 yılında haber3.com sitesinde yayınlanmıştır:
AKP’nin yeni açılımı ilgi ve dikkatle izleniyor. Kürt sorunu çözüm aşamasına geldi mi? CHP ve MHP’nin sert tavırlarıyla, acaba, bir sorunu çözüyoruz derken, başka bir sorun mu yaratılıyor? AKP’nin oy oranı kadar oy oranına sahip olan CHP ve MHP’nin yaklaşımlarını ciddiye ve dikkate almayalım mı?
Bu gelişmeleri dışardan izleyen bir yabancı zanneder ki, Kürtler ve Türkler bu topraklarda birlikte hiç yaşamamışlar. Sanki, bu iki topluluk bin yıllık kardeş değil. Açılım yapalım derken, galiba Türkiye’nin temeline dinamit koyuyoruz. Varılacak sonucun herkesi tatmin etmeyeceği bugünden anlaşılıyor. Yeni ve daha ciddi bir sorun yaratma arifesindeyiz.
İçişleri Bakanı, muhataplarıyla ne konuşuyor? Hangi konularda muhataplardan görüş talep ediyor? Neden İçişleri Bakanımız bu süreci yönetiyor? Neden, bu süreçte AKP Mersin milletvekili Zafer Üskül’ün adı geçmiyor? 2006 yılında TÜSİAD için bir çalışma yapmış olan Üskül, Kürt sorununun çözümünde etkin ve yetkin bir isim değil mi? Erdoğan onu neden arka planda tutuyor? Tepkiler daha artar diye mi korkuyor? Sayın Üskül, sivil toplum kuruluşları ve sözde liberal aydınların bugüne kadar neler söylediklerini derli toplu olarak, kısa sürede kamuoyuna sunamaz mı? Yoksa, çözüm diye ortaya konulan sürecin ana stratejisi belirlendi de, bunları DTP’ye mi söyletmeye çalışıyorlar?
İmralı’dan yapılacak açıklamalar, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın önceden atmış olduğu adımlardan ötürü gölgede mi kalacak? AKP, niçin sorunun çözümünde milli mutabakat aramak yerine kendi bildiğini okumaya devam ediyor?
Bugün Türkiye’de ne olup bittiğini daha iyi anlayabilmek için, en iyisi, en başından itibaren “Kürt sorunu” denilen sorun nasıl bir evrim geçirmiş ona bakmak gerekiyor. Bugün süpriz açılım yapanlar hangi fikri, hangi yılda nereden almış ona bakalım…
“Kürt yoktur, dağ Türk’ü vardır. Karlı dağlardan inerken kart, kurt sesleri çıkarttıkları için onlara Kürt denmiştir” (Kenan Evren) ifadesi kullanıldığı tarihlerde başlayan Kürt sorunu dediğimiz sorun, 1991 yılında Başbakan Süleyman Demirel’in Diyarbakır’da, “Kürtlerin varlığını tanıyoruz” demesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. 1992 yılında rahmetli Adnan Kahveci’nin “Kürt sorunu nasıl çözülmez’ başlıklı raporuyla farklı bir şekilde ele alınmaya çalışılan sorun, rahmetli Özal tarafından, 1993 yılında Verso firmasına araştırtıldı. Ancak, araştırma sonuçları bugüne kadar açıklanmadı.
1993–2000 yılları arasında terörle yoğun bir mücadele süreci yaşadı. Kimilerine göre, terör bitme noktasına getirildi.
2001 yılında, Mesut Yılmaz’ın “Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçer” cümlesi geniş tartışma yarattı.
2005 yazında Erdoğan Diyarbakır konuşmasında, “Kürt sorunu, bu ülkenin Başbakanı olarak herkesten önce benim sorunumdur” dedi. Sorunları “daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceklerini” belirtti.
26.08.2005-Oktay Vural (MHP), “Türkiye’de Kürt sorunu vardır diyerek bölücülerin ve bölücü terör örgütü PKK’nın amacı ve hedefi AKP tarafından benimsenmiştir” dedi.
28.08.2005–Erkan Mumcu, “Kürt sorunu tanımlaması yanlıştır” dedi.
2006 sonbahar-DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin terör meselesini aşabilmesi için tüm imkanların bugün mevcut olduğunu belirterek, ”Asker gibi, ‘Biz sonuna kadar öldüreceğiz, kimseyi bırakmayacağız’ diyen bir siyaseti benim anlayabilmem mümkün değil” dedi. Ağar, Ege Anadolu Sivil Toplum Birliği’nin (ESTOB) düzenlediği ”Orta Doğu ve Türkiye” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, tartışma yaratan ”dağda silahla gezeceğine düz ovada siyaset yap” sözüne ilişkin açıklamalarda bulundu.
Ekim 2006-Baykal: Bir muhalefet partisinin genel başkanının, “dağda silah atmak yerine, ovada siyaset yapsınlar” yönündeki açıklamasının, iyi niyetli ve temiz bir düşünce olduğunu belirten Baykal, şöyle konuştu:
“Dağda çiçekler açsın, böcekler dolaşsın, kelebekler uçsun… Bunlar güzel ama Türkiye’nin yaşadığı gerçekler var, 30 bin vatandaşımız var. Sayın Genel Başkan, ‘Yanlış anlaşıldım, Baykal beni anlamadı’ dedi. Sayın Başkan, yanlış anlaşılmadınız, yanlış konuştunuz, tıpkı Papa gibi. Ovada siyaset olsun, güzel temenni. Dağda terör yapan ile ovada siyaset yapan birbirine karşı mı, alternatifi mi? Aynı projenin hizmetinde, ikisini de birleştiren siyasi proje var, bu proje için çalışıyorlar. DEHAP’tan, DTP’ye kadar PKK’nın uzantısı siyaset yapıyor. Bunları görmüyor muyuz? Dağdaki, aşağıdakiyle birlikte el ele çalışıyor. Proje tek; Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü parçalama projesi…”
Başbakan Erdoğan’ın PKK uzantısı olarak gördüğü DTP ile görüşmediği yıllar ve ardından Kürt açılımı.
Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı sıfatıyla DTP ile görüşmesi. Görüşmede Hükümet mensubu İçişleri Bakanı da bulunuyor…
Cumhurbaşkanı’nın verdiği işaret ile eski yerel isimlerin kullanılması ve Erdoğan’ın ağlatan duygu yüklü konuşması….
Aşağıda 1995 yılından itibaren Doğu sorunu diye başlayıp, Kürt sorunu olarak tanımlanan sürece ilişkin bir bilgi notu sunuyorum. Vakit bulup incelediğiniz takdirde, bugün ele alınan konular hakkında detaylı bilgilere sahip olacaksınız. Kürt sorununun geçirdiği evrim, Türkiye’nin demokrasi mücadelesindeki performansının çok üzerinde seyrediyor. Bugün Türkiye’nin içerisinde bulunduğu iktisadi şartlar, maalesef ‘ daha fazla demokrasi’ sloganını anlamsızlaştırıyor.
***
1995 yılında, TOBB tarafından, Prof. Dr. Doğu Ergil’e hazırlatılan ‘Doğu Sorunu” başlıklı rapor, DGM’den alınan ‘görülmüştür’ izniyle yayımlandı.
Ergil’in önerileri incelendiğinde, daha o yılda;
1–Terörizm salt bir aşayiş sorunu değildir. Karmaşık nedenlerin sonucudur.
2-Terörist anında infaz edilmemelidir. Mutlaka yargılanmasının sağlanması gerekir.
3-Terörist hayal dünyasında yaşar. Zihninde sadece kahramanlar ve hainler vardır. Misyon kutsaldır. İnsanlar ise, araç ve değersizdir.
4-Devlet hukuksal bir kurumdur. Terörizm diktatorya taşıyan bir çekirdektir. Diktatorya hevesi küçültülmelidir. İnsanların devlet ile terör örgütü arasındaki uygulama ilke ve farklılıklarını görmesi gereklidir.
5-Devlet de, terör de halkı kazanmak ister.
6-Terör sadece kolluk güçlerinin işi değildir. Tüm toplumun sorumluluğundadır. Ancak, sosyal direnişle yenilebilir.
7-Şiddet sonrası dönemde nasıl bir arada yaşanılacağı iyi düşünülmelidir.
hususları vurgulanmıştır.
Prof. Dr. Doğu Ergil
Belirtilen çalışma kapsamında 1264 denek üzerinde yapılan araştırmayla (Diyarbakır, Batman, Mardin, Adana, Mersin, Antalya), katılımcılara sorulan, ‘Nasıl bir siyasi yapı düşünürsünüz?’ sorusunun yanıtı ; Federasyon % 40, Yerel idare reformu % 18, Kürt devleti % 12, diğer % 11’dir.
1997 yılında TÜSİAD tarafından, Prof.Dr. Bülent Tanör’e hazırlatılan, ‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ isimli çalışmada ise;
1) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,
2) Her türkü ırk ayrımcılığının kaldırılması hakkındaki........
© Medya Günlüğü
