Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim
Son yazımda, yapay zekânın iş dünyasının fiziğini nasıl değiştirdiğini, bir anlamda yerçekimini nasıl azalttığını ve bu yeni, düşük yerçekimli ortamda eski kas hafızamızın artık eskisi kadar güvenilir olmadığını ve pek çok şirketin bir “uygulama duvarına” çarptığını aktarmıştım.
Yapay zekâ devriminin önündeki en büyük duvar, sanılanın aksine dışarıda değil, içeride. Tuğlaları teknolojiyle değil, zihniyetle örülü. Çünkü organizasyonel değişim, bireylerin değişimiyle başlıyor. Şirketler değişmiyor; önce içindeki liderler, sonra ekipler değişiyor. Bu yüzden, organizasyonun röntgenini çekmeden önce gelin, aynayı kendimize çevirelim.
Yapay zekâ, bir teknoloji trendinden öte, büyük bir paradigma değişimi. McKinsey’in “The State of AI” raporuna göre, üretken yapay zekânın kurumsal adaptasyonu sadece bir yılda ikiye katlanarak yüzde 65’i aştı. Bu, gelecekte olacak bir devrim değil, şu anda içinde yaşadığımız bir gerçeklik. Ve bu gerçeklik, hepimize temel bir soru soruyor: Yeteneklerimiz ve zekâmızın sabit olduğuna mı inanıyoruz, yoksa çabayla geliştirilebileceğine mi? Bu, psikolog Carol Dweck’in meşhur “sabit kafa” (fixed mindset) ve “gelişim kafası” (growth mindset) olarak tanımladığı o meşhur ayrım. Sabit kafa yapay zekâyı havalı bir trend ya da mevcut durumu tehdit eden bir tehlike olarak görürken, gelişim kafası büyük dönüşümleri kendisinin daha iyi versiyonlarını yaratabileceği fırsatlar olarak görür. Burada doğru kafayı yani zihniyetimizi seçmek artık bir zorunluluk çünkü OECD’nin raporuna göre bugünkü işlerin yüzde 28’inin otomasyona uğraması beklenirken, Dünya Ekonomik Forumu önümüzdeki beş yıl........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d