menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Güvercinin bir bildiği var”: Zeytin ağaçları ve neoliberalizmin vahşi saldırısı

19 11
05.07.2025

Babam Alican Özinanır’a

Bu yazı benim için toplumsal olanla kişisel olanın kesiştiği bir noktada yer alıyor. Çocukluğumdan beri yazlarımı Ayvalık’ta geçiren bir kişi olarak zeytin ve zeytin ağaçları kişisel olarak hayatımın önemli bir yerinde duruyor. Çocukluğumu zeytin ağaçlarının arasında koşturarak, zaman zaman gövdesindeki oyuklara oyuncaklarımı saklayarak, dibinde arkadaşlarımla oyunlar oynayarak geçirdim. Ayvalık’taki evimizin bahçesinde babamın diktiği bir zeytin ağacı var.

Babam Alican Özinanır’ı geçen yıl 26 Mayıs’ta kaybetmiştik. Kendisi TRT’de prodüktör, yönetmen ve metin yazarı olarak çalışmıştı. Annemle de TRT yıllarında tanışmışlar, emekli olduktan sonra da dışarıdan TRT’ye belgeseller çekmişlerdi. Babamın gidişi ani bir gidiş oldu ve o günden bugüne hep babamla ilgili bir şeyler yazmak istiyordum ancak bir türlü elim gitmedi. Şimdi iktidarın bir torba yasayla doğaya topyekûn savaşını derinleştirdiği bugünlerde zeytin ağaçlarının kaderi, babamı anmak için olumsuz da olsa bir vesile oldu.

Gelgelim babamın zeytinle hikâyesine. 2010 yılında artık TRT’den emekli olmuş olan babam, yapımını ve yönetmenliğini Melda Yılmaz’ın üstlendiği Anadolu Mucizesi: Zeytin isimli bir belgeselde Evrim Tuğba Karakoç ile birlikte metin yazarlığı yapıyordu. Belgesel üzerine evde konuşulurken, nasıl bir başlık olsa diye bir beyin fırtınası esnasında, güvercinin ağzındaki zeytinin barışın simgesi olmasından yola çıkıp bir başlık önermiştim: “Güvercinin bir bildiği var”.

Babam da, Melda Hanım da bu başlığı çok beğenmişlerdi. Belgeselin ilk bölümünün adı böyle olmuş, ben de buluşum sayesinde bir büyük rakı kazanmıştım. Dünyanın en dayanıklı ve en çok anlam yüklenen ağacı olması, asırlara meydan okuması nedeniyle zeytine Anadolu’da “ölmez ağacı” demişlerdi. Şöyle yazmıştı babam belgeselin bir yerinde:

“O zeytin ağacı ki medeniyetlere tanıklık etmiştir. Kimi zaman antik Yunan tanrılarının toplantılarına katılmış, kimi zaman Zeus’un hışmından kaçanları görmüştür. Gün gelmiş savaşlarda yaralanmış, gün gelmiş yaralanıp düşen dalları bir güvercinin ağzında barış götürmüştür dünyanın dört bir yanına. Tarihin bilinmez bir döneminde, tam da umudun yitirildiği bir anda ağzında zeytin dalıyla dönen güvercinin elbette bir bildiği vardı.

Zeytinin ağzındaki dal eve dönüşün manifestosuydu, barışın ve ölümsüzlüğün adı”.

AKP’nin doğaya açtığı savaş

Kapitalizm ve doğa arasında hep bir savaş süregeldi. Marx, kapitalizm altında insanın doğayla kurmaya zorlandığı yok edici ilişkiye “metabolik yarılma” adını veriyordu.[1] Neoliberalizmle birlikte doğaya açılan bu savaş daha da derinleştirildi.

AKP ise iktidara geldiği günden bu yana neoliberal politikaların Türkiye’deki en kararlı uygulayıcısı oldu. AKP’nin farklı dönemleriyle ilgili pek çok şey söylenebilir, bunların bir kısmı tartışmalıdır ancak şu kesin: AKP, sermayenin en iyi dostu olarak Türkiye’de doğa talanının en önde giden neferi oldu. Şimdi bu talanın hedefinde ölmez ağacı denilen zeytin de var.

AKP’nin doğayla ilgili kötülük karnesi son derece şişkin ancak temelinde tek bir motivasyon yer alıyor:........

© marksist.org