Kalemden Uzaklaşmak...
İnsan, varlık sahnesine sonradan çıkmış bir misafirdir.
Ondan önce de kâinat vardı; fakat kâinatın sesi böyle değildi.
“Ol dedi oldu” mazi ifadesinden öte, hâlâ “oluyor” muzari’ sözüne kulak verenler için varlık, bir anlık mucize değil, süreğen bir yaratılışın şahitliğidir.
Yani “yekûn”u Kudret’in, zamanın dondurulmuş bir noktası değil; ebedî bir akış nişanesidir.
İnsanın gelişiyle birlikte varlık âleminde bir kırılma, bir uyanış başladı.
Önceden de var olan ağaç, artık sadece bir ağaç olmaktan çıktı; insanın eliyle ya oka, ya kaleme dönüştü.
İnsan, varlığa iki yoldan dokunabilen bir varlık oldu: Okla yok etmek, kalemle inşa etmek.
İrade, bu iki uç arasında salınan bir teraziydi.
Yokluktan geldiğini unutarak yok etmeye yönelmek! İşte bu, insanın en trajik hatasıydı.
Ok; bölmenin, kırmanın, yok etmenin aracıydı. Kalem ise; birleştirmenin, anlam inşa etmenin ve hafızayı geleceğe taşımanın aracıydı.
Ve insan, ağacı neye dönüştüreceğine karar verirken, aslında kendi geleceğini de tayin ediyordu.
Bu iradî seçim, insanın sadece eylemlerini değil, ruhunun yönünü de belirliyordu:
Ya hikmete yürüyüş, ya felakete savruluş!
İşte bu dönüşümün kıvılcımı, kelam idi.
İnsanî Mükemmellik: Kelamın Kutsal Mührü
İnsanı diğer varlıklardan ayıran yalnızca akıl değil; aklın kelamla birleşip hikmete dönüşmesidir.
Ve kelamın kaynağı, kalemin izindedir. Bu tartılışa dursun bir kenarda.
Kalem, düşüncenin henüz dillendirilmemiş saf hâli; ruhun görünür hale gelişidir.
Kalemden uzaklaşmak, sadece yazıdan değil; hikmetten, hafızadan, hatta ilahî emanetten uzaklaşmaktır.
Kelamdan uzaklaşan ise, yalnız sessizleşmez; varlıkla olan........
© Mardin Life
