Albay Hasan Bey
Kalktı üşünmedi bir adaçayı demledi kendine. Uykusu yoktu. Okumaktan yorulmuş gözlerini oğuşturdu. Ne vakit bu yaşa gelivermişti. Ömür törpüsü zamanı suçlayamazdı, çünkü bu vakte kadar yaşamak en mukaddes işi olmuştu. Haşa Yaradan’a hiç asi olmamıştı. Kanaatkar tavırlarını, bilgilerini iki oğluna da aktarmış ve onların eğitimine çok önem vermişti. Onlar da kıymet bilen çocuklar olmuştu. Daha kırkı çıkmadan babalarının ona bir yatılı bakıcı tutup, evinde rahat olmasını sağlamışlardı, tüm gelen gidene rağmen annelerinin yalnız kalmasına gönülleri razı olmamıştı.
Fincanı aldı ve mis gibi kokan adaçayını fincanına boca etti. Küçük tepsisini aldı, çayını hazırladı. Bir parça bitter çikolatayı da kahve tabağının kenarına iliştirip, salonun yolunu tuttu. Onun özel fincanıydı. Küçük oğlu Hakan almıştı. Duyarlı çocuktu Hakan. Detaylar onun için her daim gerekliydi. Avukattı. Baba mesleğinin gereğiydi. Ve ne çok babasına benziyordu. Büyük oğlu Oğuz ise elektronik mühendisi olmuştu. Küçüklüğünden beri elektrikli her şeyi oyuncak gibi oynardı. Canlarım dedi, parmağındaki alyansı okşadı. Sessizce tv’nin karşısına geçti. Lakin hiçbir şey yoktu . Müzik kanalını açtı. Sessizce dinlerken çayını yudumladı. Amacı Oya’yı uyandırmamaktı. Kızcağız tüm gün kendisiyle ve evin işleri ile ilgileniyordu. Memnundu lakin şımartmamakta gerekirdi. Arada bir ani çıkışlar yapıyordu ki başı biraz eğik olsun. Evi ve kendisini........
© Maraş Gündem
