ABD mi Çin mi?
Küreselleşme, ürün, düşünce ve kültürlerin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreci olarak tanımlanıyor. Ben öteden beri bu tür tanımların küreselleşmeyi açıklamadığı, olayı masum göstermeye çabaladığı kanısındayım. Bana göre küreselleşme; ABD’nin kendi uyguladığı tarzdaki kapitalizmi bir dünya sistemi haline getirme o ve dünyanın tek hegemonu[i] olarak devam etmeye çalışmasını ifade ediyor. Özellikle Sovyetler Birliği’nin çöküş yoluna girmesi ve sermaye hareketlerinin dünya çapında serbest kalmasıyla bu girişim ilk on beş - yirmi yıl başarıyla yürümüş göründü. İki kutuplu dünyanın soğuk savaş dengeleri ortadan kalkmış gibiydi. Bu dönemde artık ABD’nin tek başına hegemon devlet konumunda olduğu tek kutuplu bir dünyanın gerçekleşeceği görüşü egemendi. Avrupalı devletlerin neredeyse hepsi ABD’nin hegemonluğundaki tek kutuplu dünyayı destekliyordu.
Derken ABD’nin, IMF’yi de yanına alarak bütün dünyaya kabul ettirmeye çalıştığı neoliberal yaklaşımlara karşı farklı bir modelle Çin ortaya çıktı. Çin, eskiden yaptığı gibi dünyadan soyutlanmayarak, uluslararası kapitalist sistemin içinde kendi kurallarına göre yer aldı. Dışa açık, ihracat ağırlıklı bir ekonomik model benimsedi. Çocuklarını ve gençlerini sürekli olarak yeni şeyler düşünmeye, bulmaya, uygulamaya dönük bir eğitim sistemiyle yetiştirmeye başladı. ABD ekonomisi, 1980 – 2024 arası dönemde yıllık ortalama yüzde 2,6 oranında büyürken Çin ekonomisi aynı dönemde yüzde 9 oranında büyüdü. 1980 – 2024 döneminde ABD’nin GSYH’si cari fiyatlarla 10 kat, kişi başına geliri 7 kat artarken,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d