İlahi Senaryonun Figüranı
“Bir işi murat etme,
Olduysa inat etme,
Hak’tandır o, reddetme.
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”
Erzurumlu İbrahim Hakkı, insanı mutlu edecek hayat felsefesini birkaç mısra ile özetleyivermiş. Biz bir işi murat etsek ne olur, etmesek ne olur? Nasıl olsa sonunda hep O’nun dediği oluyor. Bizim istememiz sadece duadır, taleptir, biraz da gayrettir. İnsanın “yaptım, geldim, gittim, tuttum, attım, buldum, kaybettim, sevdim, kızdım” gibi “-dım”lı, “-dim”li söylemlerindeki iradesinin etkisi çok azdır ya da yoktur. Kişi, ilahi senaryonun sıradan bir figüranıdır ve kendisi için uygun görülen rolünü oynamaktadır. Rolünü oynarken de ihtiyacı olan gücü yine O’ndan alır.
William Shakespeare, “Bütün dünya bir sahnedir; bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncudur; girerler, çıkarlar” derken, bilerek ya da bilmeyerek aslında şu ayeti işaret etmiştir: “Bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince; işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût: 64)
Hayatımızda dönüm noktası diyebileceğimiz bazı önemli hadiseler var ki onlar, bize asıl rolümüzü hatırlamamıza katkı sağlar. İşte onlardan biri 6 Şubat depremidir. Bir gün öncesinde ertesi gün oynamayı planladığım muvakkat rollerin içinde o büyük deprem yoktu. Bin beş yüz yıllı yıllarda bir benzerini yaşayan ecdat böylesi bir depreme “küçük kıyamet” demiştir. Bizim de “Konut” dediğimiz, beton yığını bina her an başımıza çökecekmiş gibi zangır zangır titrerken eşim ve kızımla birbirimize kenetlenerek ölümü beklememiz de hiç hesapta yoktu.
Bir gün içinde üç büyük depremde rol alacağımızı rüyamızda görsek inanamazdık. Depremlerin hemen ardından “bir odada, üç gün boyunca kadın, erkek, yaşlı, çocuk olmak üzere toplam yirmi yedi kişiyle birlikte şubat soğuğunda nasıl kalınır?” rolünü oynadık. Yine hiç hesapta yokken, dört ay boyunca Konya’da dostlarımıza misafir olduk. Depremin şokunu henüz atlatamadan, memleketimiz Kahramanmaraş’a dönme planları yaparken kendimizi Mersin’de bulduk.
“Biz oyuncuyuz” demek kulağa iddialı geliyor sanki “biz figüranız” demek daha uygun düşüyor. Getiren O, götüren O; yaşatan O, öldüren O’dur. Hayırla getirsin, hayırla götürsün. Hayırla mukim etsin, hayırla........
© Maarifin Sesi
