Veladetinin 1454. Yılında; İnsanlık Yine Hz. Muhammed’in İnkılabına Muhtaç!
Miladi 571 yılında Rebîülevvel ayının 12. gecesinde Mekke’de dünyayı şereflendiren Peygamberimiz; “Cahiliye” adı verilen bir devirde; Allah yerine puta tapıldığı, kötülüklerin kara bulut gibi her tarafı kapladığı, güçlünün zayıfı ezdiği, savaşın, zulüm ve işkencenin eksik olmadığı, kız çocuklarının horlandığı, kadınların insan muamelesi görmediği bir çağda; içki kumar, fuhuş, faizcilik, tefecilik, yağmacılık, çapulculuk, kabilecilik, ırkçılık, kan davası gibi kötülüklerin vakayı âdiyeden sayıldığı bir dönemde Kuran’ın ifadesiyle bütün insanlığa Yüce Allah tarafından bir şahit, bir müjdeci bir rahmet ve bir rol model şahsiyet olarak gönderilmiştir.
Doğumundan 2 ay önce babasını, 4 yaşlarında annesini kaybederek, hem yetim, hem öksüz kalan; 8 yaşlarında dedesinin vefatından sonra Amcası Ebu Talibin yanında büyüyen Peygamberimiz; delikanlılık yıllarında çobanlık yapmış, 20 yaşlarında haksızlığı önlemek ve haksızlığa uğrayanların mağduriyetlerini gidermek amacıyla kurulan Hilfu’l Fudul adı verilen Erdemliler hareketinin içinde yer almıştır. Yalan söylemediği, doğruluktan ve adaletten sapmadığı için kendisine Muhammed’ ül Emin denilmiştir. 35 yaşlarında Kâbe hakemliği yapmış, gençlik yıllarında kendisiyle ticaret ortaklık yaptığı Hz. Hatice Validemiz ile evlenmiştir. 40 yaşlarında Miladi 610 yılında kendisine Allah tarafından Peygamberlik verildikten sonra Ashaptan Erkam’ın evi olan Dar’ül Erkam’da gizlice İslam’ı tebliğ faaliyetini yürütmüştür. Allah’tan gelen emir üzerine Peygamber ve arkadaşları açıktan İslam’ı tebliğe başlayınca; çeşitli baskılara, boykotlara, işkencelere maruz kalınca imandan aksiyona geçirilemeyen İslam davasını yaymak için dostu Hz. Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir.
Peygamberimizin Hicreti Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencesi karşısında yılgınlık gösterip başka bir yere kaçış olayı da olmayıp, Allah rızası için maldan, candan, vatandan feragat edebilmenin, kötülükleri iyiliğe, düşmanlıkları kardeşliğe, şirki tevhide, Tevhidi vahdete dönüştürecek, İslam ve insanlık onurunu yükseltmek amacıyla çıkılan kutlu yolculuğun adıdır. Nitekim; Mekkeli Müşriklerin zulüm ve işkencesi Hicreti, Hicret Medine İslam devletini, Medine İslam Devleti Mekke’nin fethini; Mekke’nin fethi de İslam dininin Cihanşümul bir din olmasının yolunu açmıştır.
8 yıl önce; “Lailahe İllallah deyin Kisra’ nın sarayları sizin olsun” dediğinde kendisiyle alay edilen ve hicrete zorlanan Hz. Muhammed (s.a.v) ,8 yıl sonra adil bir devlet adamı ve muzaffer bir komutan olarak Mekke’ye dönmüştür. Bu dönüş kaba kuvvetin ve zulmün dönüşü değil, inancın sabrın merhametin tevazuunun, adaletin, meşveretin, hoşgörünün uzlaşının barışın ve kardeşliğin dönüşü olmuştur.
Bugün İslam coğrafyasında zulüm ve işkence gören, hürriyetleri kısıtlanan, namusları kirletilen memleketlerinden çıkarılarak göçe zorlanan, ezilmiş milletlerin Peygamberin hicretinden tevhit ve vahdet mücadelesinden alacağı dersler vardır.
Hz Muhammed S.A.V Mekke’den Medine’ye hicretlerinin hemen akabinde Medine ve çevresinde yaşayan herkesi; din farkı gözetmeksizin eşit vatandaş sayan; Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve Müşriklerin Hak ve sorumluluklarını ihtiva eden,Arapların terörle karışık geleneklerini sonlandıran can, mal, ırz namus emniyetini, düşünce ve inanma hürriyetini sağlayan; sosyal güvence haklarını garanti altına alan; karşı çıkılması âdeta imkansız bir toplumsal mutabakata dayanan 47 maddelik insanlık tarihinin ilk yazılı Anayasasını yapmak suretiyle Medine İslam devletini kurmuş savaş içinde yaşamayı adet edinmiş bedevi bir toplumdan, barış içinde yaşamayı içselleştiren medeni bir toplum inşa etmiştir.
Geçmişleri birbirine kin ve nefret dolu; Evs ve Hçzrec kabileleri arasında 120 yıl devam eden kabile........
© Maarifin Sesi
