menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

DEVLET NE DÜŞÜNÜYOR?

13 15
13.07.2025

‘’Terörsüz Türkiye’’ projesine duygulardan arınmış bir şekilde, bilimsel bakalım, duygumu katarsam çok ağır bir makale ortaya çıkabilir.

Öncelikle bebek katili Öcalan’ın açıklamalarından başlayalım.

Önce Öcalan’ın televizyon ekranlarına çıkartılarak yaptığı açıklama dinletildi.

Terörle mücadele konusu, tüm kurumların iş birliği ile hayata geçebilecek bir proje. Yapılan görüşmelerin kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşılması kati bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yapıldı mı?

Sosyopolitik, tarihi, bölgesel, ekonomik ve askeri kökleri olan bir problemi bir slogan ile çözmek imkânsız. Ve cesur bir hayal… Öcalan’ı televizyon ekranlarına çıkarmak bile ‘’tartışma yaratmak’’ dışında başka bir stratejik faydası yok.

Kamuoyunun bölünmesi, güvenlik kurumlarının tutumu, bölgesel faktörler ve uluslararası ilişkiler çerçevesinden konu analiz edildiğinde ekrana Öcalan gibi bir figür çıkartarak reytingleri görelim politikasının ötesine geçememiştir.

‘’Terörsüz Türkiye’’ projesinin başarı oranı düşük, derinliği olmayan ve gösterisi büyük bir sunum…

‘’Terörsüz Türkiye’’ projesinin görülen yüzünde iki ana tarafı var. Biri hükümet diğeri PKK terör örgütü.

Türkiye ne diyor? PKK boyun eğdi silah bıraktı ve kendini tasfiye etti…

Terör örgütü ne diyor? Devlet varlığımızı inkar etti silahlı mücadele başlattık ve varlığımızı tanıdı, kendimizi tasfiye ediyoruz.

Bu iki açıklama odaklandığımızda ortaya gözle görülebilir bir uyuşmazlık olduğu belli.

Devlet, silah bırakma ve tasfiyeyi mağlup etmekle açıklıyor. Devlet, "örgütle pazarlık yapılmaz" resmi çizgisini yazılı ve sözlü açıklamalarda asla terk etmiyor. PKK'nın silah bırakmasını bir olgu olarak kabul ediyor ve bunun haricinde hiçbir kayıt ve şart kabul etmediğini altını çizerek defaatle söylüyor.

Terör örgütü ise bambaşka bir hikâyeden bahsediyor. Devletin soykırımından, Lozan anlaşmasının Kürtler için oluşturduğu lanetten, Kürtlerin inkarından ve destansı bir mücadeleyle inkâr politikasının mağlup edildiğinden söz ediyorlar.

Bu noktada Öcalan PKK'nın silah bırakma eylemini konjonktürel bir mesele olarak kabul ediyor. Kabaca, PKK'nın amacı devletin inkâr politikasıyla mücadele etmekti. Kürt varlığını tanıtmaktı. Artık Kürt varlığı tanındığına göre "yani devlet geri adım attığına göre" mücadeleyi silahlı yollarla devam ettirmenin gereği de kalmıyor. Yani Öcalan ve PKK'ya göre ortada bir "varlığı kabul ettirme" zaferi var. Silah bırakma kararını bu zafer nedeniyle alıyorlar. Ama Öcalan'ın ürettiği hikâye, burada bitmiyor. Öcalan'a göre PKK'nın silah bırakması nihai bir son değil. Mücadelenin evrim geçirmesi ve yola başka türlü devam edilmesinden ibaret.

Resmi makamlar, PKK'nın bu hikayelerini onaylayan hiçbir açıklama yapmadan, "silah bırakma" sonucuna odaklanıyor. Belli ki sürecin sağlıklı yürümesi adına PKK'nın hikayelerine reddiye yapılmıyor. Hükümetin bu taktiği de kabullenmek de mümkün değil. Hangi barış, devlete ve tarihe bu kadar iftiraya suskun kalmayı gerektirir? Hangi boyun eğen örgütün bu denli iftiralarına sessiz kalınır? Sadece bu tuhaf durum bile sürece dair yeterli şüpheyi beslemeyi haklı kılıyor.

Devletin nötr kaldığı noktalarda siyasetin daha konuşkan olması bir tür elastiki imtiyaz kazandırıyor. Bu da taktik adımdır. Bir yönden devleti bir bağıntıya sokmamış oluyor. Bir yandan da siyasete hareket alanı açılıyor. Ama yine belirtmek gerekir ki siyasetin dahi bu konularda PKK hikayelerine tepkisiz kalması veya yer yer onay vermesi bir memleket için hatalı ve zararlı bir taktik adımdır. Çünkü siyaset, bu konularda bazı hususları kabul ettiğinde devleti bir bağıntıya sokmasa bile toplumsal bir karşılık yaratmaya ve milli ahengi bozmaya başlamaktadır. Vakti zamanında açılım ve Ergenekon kumpas süreçlerinde siyasi cenahın kabullendiği bazı iftiraların günün sonunda memleket için ne tür badireler açtığını biliyoruz.

Türk milletine belirgin bir konu empoze ediliyor. PKK yenildi, çaresiz kaldı ve silahlarını bıraktı... Artık silahlar bırakıldığına göre anneler ağlamayacak, askerler şehit olmayacak vs… Siyaset ağızları, toplumun bu yeni realiteye odaklanıp mutlu olmasını bekliyor. Türk milletine uyuşmazlığı göstermek istemiyorlar ve toplumun da görmezden gelmesini istiyorlar.

Yani ülkede toplumsal barış yok muydu? Eğer yoksa bunun sorumlusu kimdi? PKK'ya göre sorunun kaynağı devletti. Devlete göre PKK'nın kendisiydi. PKK'nın silah bırakmasıyla toplumsal barış kendiliğinden gelecek mi yoksa bazı adımlar mı atılacak?

Tabi, yukarıda anlatılan temel uyuşmazlık bile izah edilmezken, bu soruların izahının yapılmasını........

© Kocaeli Koz