Altının sarısı mı? Ormanın efsanesi mi?
Her yaz okul tatil olunca anneannemin yaşadığı köye gitmek inanılmaz heyecan vericiydi. Kara trene binip saatlerce süren yolculukta dere tepe bağ orman Anadolu’nun her tür coğrafyasını izlemek trenin ritmik sesleriyle duyumsamak, Anadolu’yu içine çekmek çocukluğumun en güzel anlarıydı. Trenin durduğu her istasyonda sarı renkli istasyon binaları beni içine çekerdi.
Eğer trenden Ulugüney istasyonunda ineceksek, köy ulaşmak için atlar katırlar beklerdi bizi. Ulugüney istasyonu iki katlı binası ve vagon okulu ile küçük bir yerleşke idi. Malatya Hekimhan’ın köy ve mezralarına en yakın ara istasyon olan Ulugüney, anılara kavuşmalar ayrılıklara tanıklık etmiş haliyle dağ başında öylece yapayalnız şimdi. Kaderine terk edilmiş bu istasyon çocukluğumda atlarla köy ulaşma serüvenimin başlangıç noktasıydı. İstasyonda mutlaka bir meyve ağacı olurdu. Dut, elma, kiraz, kayısı. Trenden inip bekleme süresinde dalından meyve yemenin ve istasyon çeşmesinin suyundan içmenin zevki inanılmazdı.
At üzerinde saatler süren yolculuğumuzda dağları aşıp ormanlardan derelerden geçip köyümüze geldiğimizde, bir doğa okuluna gelmiş gibi olurduk. Anneannem her yaz bize köydeki yaşam içerisinde, ağaçlarından otlarına canlılarına kadar bir bilge doğa öğretmeni gibi anlatırdı. Süt sağmaktan, folluktan yumurta toplamaya, dut toplayıp pekmez yapmaya, Karamuk’tan şire çıkartmaya, kenger kanatıp sakız yapmaya, yayık yaymaktan, bulgur kaynatmaya, ceviz kabuklarından kına yapmaya kadar pek çok şeyi öğrendiğimiz bir doğa okulu olan köyümüz, Köylü köyü ve çevre........
© Kısa Dalga
