menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Uludağ’a dair bir belgesel: (T)alan

17 18
20.09.2025

Çocukluk günlerim kocaman ovanın sonunda yükselen Uludağ manzarasına bakarak geçti. İlkbahar ve sonbaharda gökyüzü pırıl pırıl olur, dağ en güzel suretiyle belirir, adeta bize doğru yaklaşırdı.

Henüz güz bitmemiş, mevsim daha kışa dönmemişken başının karlanması telaşa sebep olurdu bizim oralarda. Kırağının düşmesi an meselesi olduğundan bir an önce mahsulü toplayıp satmak isterdi çiftçi. Yoksa onca emekle yetiştirilen sebzeler dalında ziyan olurdu.

Hem yakın hem de uzaktık biz Uludağ’a. Zirvesinde neler olduğunu ilk kez filmlerde görmüştüm. Sahneler hala aklımda; ellerinde meşalelerle insanlar gece kayak yapıyorlar.

İlk defa ortaokulda sınıfça götürüldüğümüz bir gezide kavuşmak kısmet oldu. Kayak yapanlara öylece bakmıştık. Eğlencesinden pek nasiplenememiş olsak da yine de güzeldi. Unutmuyorum, birer salep içtik, cebimizdeki bütün harçlık bitti. Allahtan annelerimiz azığımızı çantamıza koymuş da böylelikle aç kalmadık. Yine de güzeldi.

Yaşlıların “Keşiş Dağı” dediğini hatırlıyorum. Benim için ufkun sonu, ulaşılması gereken zirve, aşıldığında arkasındaki güzel şehre varmak demekti binlerce yıl öncesinin Olympos’u.

Burada tanrıların yaşadığına inanırmış eskiden insanlar. Pagan inançlar için en önemli yerlerden biriymiş. Sonra ilk Hristiyanlar Roma’nın zulmünden sığınmak için zirvesine, eteklerine sığınmışlar. Yüzlerce manastır inşa edilmiş, haç ziyareti için kutsal bir bölge olmuş. Osmanlılar şehri fethedince manastırların bazılarını tekkeye dönüştürmüş. Ama hakkını verelim, diğerlerini de korumuş. Keşiş Dağı’ymış adı yüzyıllar boyu.

“Uludağ” ismi ise yeni, 1925 yılında verilmiş.

Nazım için de önemliymiş. Halkına sevdalı komünist “Bursa Kalesinde yatarken” bakışıp durmuş ulu dağla. Yoksa şu güzelim dizeler dökülür müydü kaleminden?

“Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışıp dururuz.

Ne o kımıldanır........

© Kısa Dalga