menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hızlanıyoruz, ama hiçbir şeye yetişemiyoruz!

19 1
08.07.2025

Uyanır uyanmaz bir yarış başlıyor sanki… Alarm çalıyor ve hemen telefona uzanıyoruz. Bildirimler, mesajlar, mailler, gece boyunca biriken haberler… Kahvaltı ederken bile bir video izliyor, story’leri kaydırıyor, haber akışını kontrol ediyoruz. Gün daha yeni başlıyor ama zihnimiz çoktan dolmuş oluyor. Daha sabahın ilk dakikalarında bile, tüm bu görüntüler, kelimeler, haberler zihnimizde yerini alıyor.

Peki bu hız, bizi nereye götürüyor? Sabah başlayıp geceye kadar süren bu akış, hayatımızda nasıl bir iz bırakıyor?

Dijital dünya, hızını insan doğasından almıyor. Kendimizden hızlı çalışan bir sistemin içinde, çoğu zaman nefes nefese kalıyoruz. İnternet saniyeler içinde yüklenirken, zihnimiz hala bir sözcüğü anlamlandırmaya çalışıyor. Algoritmalar yeni içerikler sunarken, biz bir önceki duyguyu sindirmeye uğraşıyoruz.

Bir video açıyoruz, ilk saniyeleri atlıyoruz. Bir yazıya bakıyoruz, özetini arıyoruz. TikTok videoları ilk üç saniyede ilgi çekmiyorsa izlenmiyor. YouTube videolarının yarısından fazlası ilk otuz saniyede terk ediliyor. Bir maile dönmeden önce beş tane daha geliyor. Sabır, tahammül, beklemek… Bunlar, dijital çağın “kaybettiren” kelimeleri haline geliyor.

Dijital çağda en hızlı tükettiğimiz şey, sabır oluyor belki de. Bir videonun yüklenmesi birkaç saniye uzun sürse öfkeleniyoruz. Bir arkadaşımız mesajımıza hemen dönmezse alınabiliyoruz. Yemek siparişi geciktiğinde, öfkemiz yemeğin sıcaklığından daha hızlı yükseliyor. Hayatımızın her alanında sabırsızlık normalleşiyor; tahammül ise lüksleşiyor.

Bu hız beklentisi, ilişkilerimize de sirayet ediyor. Karşımızdakini dinlerken bile zihnimiz ileri sarıyor. Söyleyeceklerini tahmin etmeye, cümlelerini tamamlamaya çalışıyoruz. Çünkü zihnimiz, tıpkı videolar gibi insanları da hızlandırmak........

© Kısa Dalga