menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gerçeği kaybetmenin en kolay yolu: Düşünmeden paylaşmak

15 1
04.11.2025

Bir tuş kadar kolay bir eylem: “Paylaş.”

Ama o tuş, artık sadece bir gönderiyi değil; bir duyguyu, bir yönelimi, hatta bir toplumsal atmosferi de dolaşıma sokuyor. Her gün binlerce insan, doğruluğundan emin olmadan bir haberi paylaşıyor; kimi zaman iyi niyetle, kimi zaman öfke ya da korkuyla… Fakat sonuç aynı: yanlış bilgi, hızla yayılıyor.

Bir haberin doğruluğunu kontrol etmeden paylaşmak, yalnızca bir “tıklama hatası” değil; bir toplumsal zincirleme reaksiyonun ilk halkası oluyor. Bazen bir fotoğrafın kırpılmış hali, bazen bağlamından koparılmış bir cümle, bazen de algoritmaların körüklediği bir öfke dalgası manipülasyon aracına dönüşüyor. Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde insanları yönlendiriyor ve çoğu zaman, o dalganın sonunda bir kişi, bir grup veya bir gerçeklik zarar görüyor.

Pandemi dönemi, sadece virüsün değil, yanlış bilginin de salgın gibi yayılabileceğini gösteren dönemlerin en göze çarpanlarından. “Limonlu su korur”, “Alkol virüsü temizler”, “Maskeler oksijeni azaltıyor” gibi iddialar, milyonlarca insanın davranışını değiştirdi. Sonuçta bilim değil, söylentiler belirleyici hale geldi. Sağlık otoriteleriyle halk arasındaki güven bağı zedelendi; bu da toplum sağlığını uzun vadede tehdit eden bir güven krizine dönüştü.

Bu durum sadece salgın dönemlerinde ortaya çıkmıyor tabiki. Günümüzde beslenme, psikolojik iyi oluş, kadın sağlığı, çocuk gelişimi gibi alanlarda da hergün binlerce içerik üretiliyor. Sosyal medyada dolaşan “mucize diyetler”, “bir haftada 5 kilo” vaatleri, “psikolojik sorunlar ilaçsız çözülür” gibi genellemeler, bireyleri yanıltıyor. Doğru bilgiye ulaşmak için uzmanlık gerektiren konular, popüler söylemlere teslim ediliyor. Bu tür içerikler, insanların bedenleriyle ve zihinleriyle ilişkisini etkiliyor.

Gerçek yerine “hikaye” tüketilen bir........

© Kısa Dalga