Bir omurga hikayesi: Pöç haşlama
Omurgalıların hikâyesi, yaklaşık yarım milyar yıl önce denizlerin derinliklerinde başladı. Dünya o zaman bugünkünden çok farklıydı; henüz karalarda ne kuşlar uçuyordu ne de memeliler koşuyordu. Hayatın merkezi denizlerdi.
Kambriyen Patlaması denen dönemde canlılık adeta bir patlama yaşamış, milyonlarca yeni tür ortaya çıkmıştı. Ama bunların arasında bir grup vardı ki, geleceğin seyrini değiştirdi: ilk omurgalılar.
İlk başta basit balık benzeri canlılardı; ama içlerinde sert bir çubuk, yani omurganın atası vardı. Bu sayede yalnızca yüzmekle kalmadılar, yön değiştirmeyi, hızlanmayı ve diğer canlılardan kaçmayı da öğrendiler. Omurga onlara hem hareket özgürlüğü verdi hem de en kıymetli hazinelerini –sinir sistemlerini– korudu. Bu basit görünen yapı, canlıların evriminde bir sıçrama tahtası oldu. Çünkü omurgası olan canlılar, omurgasızlara göre hep bir adım öndeydi.
Omurga, canlıya hareket ve direnç kazandırırken, insana da başka bir şeyin sembolü oldu: dik durmak. İnsan omurgasını dimdik tutabildiği için gözünü gökyüzüne dikebildi, ellerini özgürleştirdi ve uygarlıkları kurdu. Ama omurga yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir metafor haline geldi.
Bugün 'omurgalı insan'........
© Kısa Dalga
