menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsanlar, Mekanlar, Nesneler: En zor yüzleşme kendimizle olandır

16 0
31.01.2025

Duncan Macmillan’ın yazdığı “İnsanlar, Mekanlar, Nesneler”, İbrahim Çiçek tarafından çevrilmiş ve yönetilmiş. IdPro & Zorlu PSM & Omnia Yapım ortak projesi olan oyunun sahnesinde ise Merve Dizdar, Nihal Koldaş, Selçuk Borak, Kerem Arslanoğlu, İsmet Bora Akın ve Ferhat Güneş yer alıyor.

Oyun içinde oyun; Çehov’un Martı’sından bir sahnede Treplev, Nina’ya aşkını ilan etmektedir. “Bir martıyım ben yo hayır bir aktristim” diyen Nina, oyunun metnine bağlı kalmıştır ama tavırları, bakışları çok da iyi görünmemektedir.

Devamındaki sahnede Nina’yı oynayan oyuncuyu bir rehabilitasyon merkezi girişinde görürüz. Telefonda kavga edercesine konuştuğu kişiye -ilerleyen anlarda annesi olduğunu anlarız- evindeki tüm bağımlılık yapıcı maddelerin yerini söyleyerek, onları toplatmaktadır. Kendisi de bir rehabilitasyon merkezi önündedir. Kendisi tek başına gelmiş bile olsa gönülsüzdür, sadece “temizlenmek” ve hayatına dönmek istemektedir. O andan itibaren hikâye rehabilitasyon merkezinde geçer.

Detoks süreci ardından başlayan grup terapisi, bağımlı oyuncumuzun gerçek kimliği ile yüzleşmesini zorunlu kılar, daha doğrusu kılmalıdır. Ama o Nina, Emma ya da Sarah olarak buna karşı direnir. Gerçek adını bile söyle(ye)memesinde simgeleşen kendisiyle yüzleşememe hali, bağımlılığı ve bunun nedenleri ile yüzleşmemesini de beraberinde getirir. Bu yüzleşememe hali bırakamama, iyileşemememe haline döner. Dolayısıyla da süreç başa döner.

Nina, Emma ya da Sarah için terapi süreci zorlu geçer. Kendi zekâsı ile boy ölçüşemeyeceğini düşündüğü psikiyatristinin, kimi bağımlıların çok zeki olması nedeniyle düşüncelerini durduramadığı için alkol ve uyuşturucuya yöneldiğini söylemesi de işe yaramaz. Psikiyatrı ile yaptığı felsefik zeminde ilerleyen tartışmada, doktorunun bağımlı olma sebebinin derinliklerine inmesi için onu zorlaması karşısında, ben şimdi size tacize uğradığım için ya da savaş bölgesinde çalışmanın getirdiği zorluk nedeniyle alkol ve uyuşturucuya başladığımı söylesem insan olmak gibi kompleks bir şeyi basitleştirmiş olmaz mıyım, der. Bence oyunun temel meselesi de burada kendini buluyor. Gerçekten bu korkunç dünyada bağımlı olmak için travma yaşamamız zorunlu mudur? İnsan olmanın kompleks yapısı içinde dünyadaki kötülülerle ile baş edememek yeterli neden olamaz mı?

Birinci perdenin sonunda çığlık çığlığa attığı tiratla Nina, Emma ya da Sarah sorunun kendisinde değil, bu berbat dünyada olduğunu, dünyanın tüm sorunlarının insanların sırtına bindiği bir yaşamda, içki ve uyuşturucunun iyi........

© Kısa Dalga