menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cenevre’den İmamoğlu’na

8 0
25.03.2025

Öylesine ilginç bir dönemden geçiyoruz ki gündem hiç bu kadar yoğun olmamıştı diyebiliriz. Bu yazıda bu yoğun gündemin sadece en önemli başlıkları üzerinde duracağız.

Öncelikle Kıbrıs’a dair meselelerle başlayalım. Malum, geçen hafta İsviçre'nin Cenevre kentinde Kıbrıs toplantısı gerçekleşti, akabinde Ankara’da 2025 Yılı İktisadi ve Mali İş Birliği Anlaşması imzalandı. Bekleneceği üzere Kıbrıs toplantısında Kıbrıs meselesine ilişkin herhangi bir gelişme yaşanmadı, ancak temmuz ayında aynı formatta yeniden bir araya gelmek üzere iki taraf için de olumlu kararların alındığı verimli bir toplantı oldu. Buna göre uzun süredir talep edilen yeni geçiş kapılarının açılması, enerji konusunda iş birliği gibi konular yer aldı ki bunlar olumlu gelişmelerdir. Ada’da her iki tarafın da yararına olacak ortak projelere birlikte imza atmanın hiçbir sakıncası yoktur; hatta “kazan-kazan” formülü iki halka da yalnızca fayda sağlayacaktır. Tabii burada dikkat çekilmesi gereken esas konu, federal çözüm seçeneğinin masaya dahi gelmemiş olmasıdır. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nı, Türkiye Dışişleri Bakanı’nı ve ülke heyetlerini kutluyorum. Çünkü toplantıda Kıbrıs Türkü’nün haksız yere maruz kaldığı büyük sıkıntılar net bir şekilde ifade edilmiştir.

İşin ilginç yanı, Kıbrıs toplantısı öncesinde gazetelerin arkasına saklanan ideolojik gazetecilerin, klavye delikanlılarının ve kimi siyasi partilerin halkı aldatmak üzere federal çözüm üzerinden yanlış bilgiler ve boş umutlar servis etmesidir. Ancak toplantının ardından bunlar bir anda çark edip, hiç de yüzleri kızarmadan “Bu toplantıdan pek bir şey beklemenin hayalperestlik olacağını ama yine de diyaloğun kopmaması adına, ileri bir tarihte federal müzakereler için yapıcı bir iklim yaratma konusunda önemli” olduğunu vurguladılar. Yahu, siyaseti ve uluslararası konjonktürü okumakta bu kadar mı noksan ve pişkin olunur? Dahası, bu bazıları tarafından kasten yapıldığı için bu kadar mı manipülatif olunur?

Bakınız, toplantıdan önce Sayın Tatar ile Hristodulidis’in yeni sınır kapılarının açılmasını değerlendirmesi üzerine, bu çevreler bunu “hayalperestlik” olarak nitelemişti. Peki, toplantı sonrası bu adımın atılacak olmasını neden tebrik etmiyor ya da en azından bu duruma sevinmiyorlar?

Her zaman söylediğimiz üzere ülkemizin en büyük eksikliği, barışı arzulayan çevrenin dâhilinde akıl ve mantık sahibi siyasi şahsiyetlerin ve gazetecilerin olmamasıdır. Elbette Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi birçok açıdan yanlış da olsa talep edilebilir; fakat bunu algı ve yalanlarla değil, ancak doğru argümanlarla yaparsınız. Aksi halde günün sonunda kimse sizi ciddiye almaz ve artık almıyor da.

Böylece gelelim Ankara’da imzalanan anlaşmaya. Bu anlaşmayı eleştiren o kadar çok “kanaat önderi” oldu ki, bunların ortak özelliği ne yazık ki KKTC’yi hâlâ benimsememiş olmaları. Üzülerek görüyoruz ki bu kesim, ülkenin siyasi solunu temsil etmektedir. Tabii sosyalistlikle hiçbir ilişkisi olmayan bu çevrenin anlaşma kapsamında devam eden okul tadilatlarının bitirilmesinden, yeni okulların inşa edilmesinden, 500 Yataklı Lefkoşa Hastanesi başta olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde sağlık tesislerinin kurulmasından, yeni Yüksek Mahkeme yerleşkesi ve bölgesel mahkeme binalarının kazandırılmasından, sosyal konut projelerinin hayata geçirilmesinden, KIB-TEK’in modernizasyonunun yürütülmesinden, hibe programlarının devreye alınmasından, narenciye projesinin başlamasından, refah artırıcı bireysel programların uygulanmasından, yeni yolların yapımından, spor altyapısının güçlendirilmesinden ve Türkiye’den elektriğin temin edilmesinden rahatsız oldukları anlaşılıyor. Yoksa kim neden böyle bir anlaşmaya karşı çıksın?

Tabii ki bu anlaşma yetersiz kalabilir ve elbette hükümeti hataları nedeniyle eleştirebilirsiniz. Ancak burada büyük bir gayret gösteriliyor. Buna karşın malum çevrelerin tek yaptığı şey ülkenin enerjisini boşa harcamak, halka umutsuzluk aşılamak, ülkeyi karalamak ve böylece meşruiyetini sorgulatmaya çalışmaktır.

O halde yeri gelmişken soralım: Bu anlaşmayı, ülkenin durumunu ve gidişatını eleştirenlerin başında gelen partiler bundan birkaç yıl önce hükümette değil miydi? Madem eleştirdikleri kadar duyarlılardı, neden o zaman ülkenin gidişatına olumlu yönde müdahale etmediler de bugün ülkenin mevcudiyetini sorguluyorlar?

Doğrusu, burada asıl meselenin başka olduğuna inanıyorum. Bu çevrelerin anlaşmadan rahatsız olmasının başlıca nedeni, projeler hayata geçirilip ülkenin olumlu gidişatı için adımlar atılırken kendilerinin hükümette olmaması ve bu projelerin finansmanının Türkiye’den tahsil edilmesidir. Bunun yanında asıl büyük rahatsızlıkları, artık para akışının amaca bağlı olarak tahsis edilmesidir. Çünkü bu, onların işlerine gelmiyor. Bunun adını doğru koymak lazım; yoksa analizler isabetli olmaz, yaygaranın gerçek amacı da gizli kalır.

Son 1,5 hafta içerisinde bir diğer önemli gelişme de eski Başbakan Sayın Hüseyin Özgürgün’ün ülke siyasetine olası dönüşüne dair gelişmelerdir. Bu konuyu kendi muhatabımıza sorduğumuzda, bu haberler bize doğrulandı. Elbette konu hakkında şimdiden çok fazla yorum yapmak doğru olmaz. Fakat Sayın Özgürgün’ün ülkeye dönmesi olumlu bir gelişme olacaktır. Dikkat ederseniz kendisi yalnızca UBP içerisinde değil, eski koalisyon ortağı partiler tarafından da saygı duyulan bir isimdir. Bütünleştirici ve yapıcı tarzı her zaman takdir edilmiştir. Dolayısıyla özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi dönüşünün ince bir hesabın ürünü olduğu da kolayca anlaşılabilir.

Bunun yanında, Sayın Özgürgün’ün İstanbul’da yaşıyor olduğunun yanı sıra, Türkiye devlet yetkilileriyle oldukça iyi ilişkileri bulunduğunun da vurgulanması faydalı olacaktır. Ancak bu konu şimdilik UBP’nin kendi iç meselesi olduğu için hakkında daha fazla yorum yapmak doğru olmaz. Fakat şunu peşinen söyleyebiliriz: KKTC bir hukuk devletidir ve Sayın Özgürgün hakkında çıkan olumsuz haberler herhangi bir mahkeme kararıyla kanıtlanmamıştır; kendisi hakkında verilmiş herhangi bir kesin hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla kendisine ağır ithamlarda........

© Kıbrıs Postası