“Rabbim bana bir dert vermiş/ Derdin adı gönül yarası…”
Keşke bu kadar sevmeseydim, Kıbrıs’ımı…
Pek çok Kıbrıslı Türk gibi ben de çok sevdim Kıbrıs’ımızı…
Sevmek hafif kalır, sevdalı oldum Kıbrıs’ımıza…
Soğuk bir aralık günü, K. Kaymaklı’da kerpiçten evimizin bir odasında sancılanmış annem bana.
Sancı çığlıkları, mahalleyi inletmiş.
İyi günde, kötü günde, doğumda, ölümde herkesin yanında olan K. Kaymaklı’nın Huriye Abası, “Sık dişini Afet, ha doğdu, ha doğacak” demiş. K. Kaymaklı’da o dönem neredeyse tüm doğumları gerçekleştiren Rum ebe Theodora, yardımcı olmuş doğmama.
Sonunda her bebek gibi, gülmeyi bilmediği için yaşama ağlayarak merhaba demişim.
Anacığım hayatta olduğu sürece, dinlemekten büyük keyif alırdım doğumumu.
***
Herhalde 6-7 yaşımda anı dağarcığımı doldurmaya başladım.
Biraz öncesini de çok dinlediğimden, yaşamış gibi hissettim.
Çekingen bir çocuktum.
Densiz değildim.
Duygusaldım… Hüzünlüydüm…
Köyümü, mahallemizi, çıkmaz sokağımızı ve tabii evimizi çok severdim. Avluda bir çeşme vardı. Avucumu koyup, kana kana su içmeye bayılırdım.
Neşeli çocuk şarkıları söylediğimi hiç hatırlamam.
Çocukluktan duygusaldım… Hüzünlü........© Kıbrıs Gazetesi
