Meslek hayatımda en acılar: Atlılar-Muratağa-Sandallar
Her zaman yazar ve söylerim, Kıbrıs Türkü olarak, toplu katliamları, soykırımı Bosna’dan da önce, Gazze’den de önce gördük ve yaşadık. İlkini çiçeği burnunda genç bir muhabir iken, Yılmazköy yakınındaki Ayvasıl köyünde görmüştüm. Allah rahmet eylesin, oraya foto muhabiri merhum Mustafa Özünlü (Foto Basın) ile birlikte gitmiştik. Her ikimiz de Halkın Sesi gazetesinde çalışıyorduk. BM Barış Gücü henüz gelmemişti Kıbrıs’a. Onlar gelinceye kadar görev İngiliz askerlerine kalmıştı.
Çok soğuk bir kış gününde, buldozerin kazdığı çukurdan çıkarılan şehitlerin çamura belenmiş cesetleri üzerinde kimlik tespiti yapılıyordu.
Aradan yıllar geçti. Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasının hemen akabinde bu kez de çok daha büyük bir vahşetle, toplu katliam olayı ile karşılaştık. O günlerde yine Halkın Sesi gazetesindeydim. Foto muhabirim de, Allah sağlık versin, Osman Rekor’du. Türkiye’den de iki meslektaşımız vardı ve birlikte Mağusa’ya hareket etmiştik. Savaş muhabiri olarak görev yapıyorduk o günlerde. Oradan eski adı ‘Trikomo’ olan İskele’ye geçtik, EOKA’nın Lideri Grivas’ın doğduğu evin fotoğrafını da çektikten sonra, ikindi üzeri Lefkoşa’ya hareket etmiştik.
Dönüş yolunda bazı köylerde durarak, görüp konuşacağımız insana hasret kalmıştık adeta. Nihayet Atlılar’da girdiğimiz bir sokakta yürürken, bir evin yarı açık kapısından içeriye adım attığımızda, iki yaşlı ve yatalak insanla karşılaştık. Konuşamıyorlardı da!........
© Kıbrıs Gazetesi
