Millet mi bozuldu, din mi güncellendi?
Zamane müstekbirleri neden keşfettikleri ‘kupon’ arazilerin üzerine firavunların anıt mezarlarından bile yüksek, kazulet binalar dikiyorlar?
Ya da neden “Rabbena hep bana” duasını virt ediniyorlar?
Neden “devlet malı deniz, yemeyen domuz?”
Şu da güzel: “Çalıyor ama çalışıyor.”
“Bizimkiler yemese onlar yiyecek.”
“Elhamdülillah, ihaleyi aldık.”
Böyle bir cümlenin yakınlarında ‘ihale tanrısı’ tabirini kullandığımı hatırlıyorum.
Neden icraattaki öncelikler “memlekete ne lazım” sorusunun cevabına göre değil de “biz buradan ne götürebiliriz” sorusunun cevabına göre belirleniyor?
Neden bu zevat baktığı her yerde para görüyor ve her gördüğü parada kendi payı olduğuna itikat ediyor ve elini sokmadan duramıyor?
Devir mi değişti?
Millet mi bozuldu? “Anadolu irfanı”na iyi saatte olsunlar mı müdahale etti?
Ahlak mı tefessüh etti.
Din mi güncellendi?
Hepsinin az veya çok etkisi olmuştur.
Bu müessirlere bir ilave yapabilir miyim?
Bu politika erbabının Nurettin Topçu’nun rahle-i tedrisine hiç uğramamış olmalarının da bir etkisi olmuştur.
(Erbap, biliyorsunuz, Türkçede bir işten anlayan, işin uzmanı olan kişiler için kullanılıyor. Ben kullanırken ‘erbab’ın ‘Rab’ kelimesinin çoğulu olduğunu da dikkate aldım.)
Nurettin Topçu’nun mektebinde öne çıkan ders ahlaktır.
Topçu, Türkiye’de başka hiç kimsenin teşebbüs etmediği şekilde ‘ahlak’ı ‘isyan’la terkip etmiştir.
“Bizim isyanımız anarşi değildir, ebedi ve âlemşümul merhamet........
© Karar
