menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şiddeti kutsayan ve meşrulaştıran bir toplum olduk

8 1
14.10.2025

Bir kaç gündür medyada geniş yankı uyandıran bir haber:

“Mersin’in Silifke ilçesinde eşinden boşanma aşamasında olan Mehmet T, şiddet gördüğünü iddia ettiği 10 yaşındaki oğlu ile birlikte polis merkezine ifade vermeye gitti. Ancak, orada kendisini bekleyen ve sürekli tehditlerine maruz kaldığı kayın biraderinin saldırısına uğradı ve çocuğunun gözleri önünde ağır bir şekilde darp edildi. Tüm ayrıntılarıyla güvenlik kameralarına yansıyan olayda, polisin mağdur vatandaşı, saldırgan tarafından dövülmekten koruyamadığı görüldü.”

Olay, güpegündüz, insanların kendilerini en emniyetli hissedecekleri bir yerde, polis merkezinde ve güvenlik görevlilerinin gözlerinin önünde cereyan etti.

Mağdur, içine düştüğü zor duruma bir çare bulmak, aldığı tehditlere ve çocuğunun uğradığı şiddete karşı koruma sağlamak üzere; devletin ilgili ve yetkili merciine sığınıyor. Ama gelin görün ki, haklarını savunmak üzere gittiği yerde, bir güvence elde etmek bir yana, tehdit ve tacizine uğradığı kişiden kıyasıya dayak yiyor.

Yetişme çağındaki çocuğunun kişiliğinde tamir edilmez bir travmaya yol açılması ve dayak yiyen bir baba olarak onun gözündeki itibarının yerle bir edilmesi de cabası…

Bu olaydan, Türkiye’de kamu düzeninin sağlanması ve güvenlik hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili üç temel sonuç ortaya çıkıyor:

-Şiddet kullananlar, hiç bir yasal ve hukuki engel tanımıyorlar. Kamu otoritesinden ve onu temsil eden güvenlik görevlilerinden hiç çekinmiyor, bizzat onların gözleri önünde suç işleyebiliyorlar.
-Polisin insanların can ve mal güvenliklerine zarar veren fiili saldırılar karşısında önleyici ve caydırıcı gücü son derece yetersiz. Şiddet kullanımı ve fiili saldırılar karşısında alabildiğine aciz ve çoğu defa seyirci durumuna düşecek kadar edilgen kalıyor.
-Yargılama ve ceza sistemi, caydırıcılıktan bütünüyle yoksun ve suçları önleyemiyor. İşlenen suçların büyük bölümünün cezasız kalması; verilen cezaların da yok denecek kadar yetersiz olması, suçluların cüretkarlığını arttırıyor ve sürekli yeni suçların işlenmesine sebep oluyor.

“Hukuk devleti” ilkesinin geçerli olduğu bir ülkede, şiddet kullanma tekeli kime aittir?

Şüphesiz, devlete ve onun meşru otoritesine…

Hakların korunması için, gerektiği zamanda ve gerektiği yerde şiddet kullanmak; bu konuda devlet otoritesini temsil eden güvenlik teşkilatı ve görevlileri için hem bir yetki ve ödev, hem de doğrudan kendilerine yüklenen bir sorumluluktur.

Can ve mal güvenliğinin sağlanması için şiddet kullanma yetkisi ve ödevi verilenlerin........

© Karar