menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Rakibiyle yüzleşmeyen yenilmeye mahkumdur

23 1
03.12.2025

Türkiye bugün yalnızca siyasal krizlerden geçen bir ülke değil. Bu ülke kendi hafızasıyla ve korkularıyla hesaplaşmak zorunda olduğu bir eşiğin üzerinde duruyor. Yıllar boyunca siyasetin merkezine yerleşen kavramların ağırlığı azaldı. Düşünceyi taşıması gereken siyasal akıl yerini giderek daha çok tepkiselliğe bıraktı. İlke değeri taşıması gereken tutumlar taktik manevraların gölgesinde eridi. Adalet arayışı da güven veren bir istikametten çıkıp duygusal savrulmaların arasında kayboldu. Siyaset kendi gürültüsünün içinde yolunu yitirirken toplum bu gürültünün arasından hakikatin sesine benzeyen bir söz duyamadığı için yorgun ve kırılgan bir bekleyişin içine girdi.

Milliyetçiliğin bu topraklarda kazandığı ağırlık tam da bu kırılgan hafızanın içinden yükseldi. Osmanlı’nın çözülüş döneminin kayıpları, Balkan göçlerinin açtığı yaralar, Cumhuriyet’in kuruluşunda yaşanan kimlik sıkışmaları ve devletin sert modernleşme hattı, milliyetçiliği bir duygudan çok devleti yeniden tahkim eden bir refleks haline getirdi. Zamanla bu refleks doğallığını yitirdi ve siyasetin elinde ideolojik bir malzemeye dönüştü. Siyaset bu malzemeyi kimi zaman varoluşsal bir savunma hattı, kimi zaman güvenliğin meşruiyet zemini, kimi zaman da seçim konsolidasyonunun en kolay anahtarı olarak kullandı. Böylece milliyetçilik, tarihsel köklerinin taşıdığı ağırlıktan koparak siyasetin geçişlerini gizleyen bir örtüye dönüştü. Bu örtünün arkasında devletin korkuları, toplumun belirsizlikleri ve siyaset sınıfının hesapları birbirine karıştı.

Bu tarihsel fon, milliyetçiliği devletin güvenlik aklının merkezine yerleştirdi. Ulusal refleksleri tek bir düşman algısında toplayan bu düzen, uzun yıllar boyunca ülkenin siyasal hafızasını da dar bir hatta sabitledi. Devletin güvenlik........

© Karar