Philip Glass ve müziğinin hipnozu
“Duy, dinle, tekrar et, kaybol…”
Philip Glass’ın müziğinde, zaman hiçbir zaman düz bir çizgi olmamıştır. O, daireler çizer, spiral merdivenlerden çıkıp inerken notalar birer gölgeye dönüşür. Bu sefer bir dantel motifinin tekrarında gizli olan devinimi gözlerimiz görmez fakat ruhumuz hisseder…
Minimalizmin dâhi bestecisi Glass, 87. yaşını kutlarken, ardında bıraktığı sonsuz yankının içinden süzülen seslere kulak vermemek ve bu yazıyı yazmamak olmazdı…
90 senesinde “East in West” dediğimiz ve dünya müziğinin en çok hak ettiği güzelliği, o birleştiriciliği tüm ön yargılara rağmen kucaklayan besteci, Bach’ın kontrapunktunu, Hindistan rüzgârları ve Hindu müziğiyle sarmalanmış Ravi Shankar ‘ın büyülü etkisini ve Steve Reich’ın ritmik bloklarını tek bir potada eritti. Ve bu sayede bugün dahi dünyanın en iyi albümlerinden birisi olan “Passages” meydana çıktı.
Devamındaki yıllarda “The Hours” için bestelediği besteler, Glass’ın minimalizminin en dokunaklı örneklerinden biri olarak yapılmış, en iyi film müzikleri olarak literatüre girdi. Filmdeki karakterlerin iç dünyasını derinleştiren melodiler filme replikler kadar etki eden melodilerle yüklüydü. Tekrarlayan piyano motifleri, yaylıların giderek yükselen melankolik dokusuyla birleşiyordu. Bu birleşim sayesinde hem sinema salonuna hem de zamana hapsolmuş o duyguyu iliklerinize kadar hissediyordunuz.
İşte onun bu tarzı, yalnızca sahnelere eşlik eden bir unsur değil, filmin ruhunu şekillendiren temel katmanlardan biri oluyordu. Her nota, geçmiş ve şimdi arasındaki görünmez bağları örerken, Glass’ın kendine özgü melodik döngüleri, iç içe geçen tekrarları........
© Karar
