Küçük şeyler ama büyük şeyler!..
Geçen hafta TBMM’nin 105. Yılı ile ilgili yazdığım yazıya gelen bazı eleştirilere kendim cevap vermek yerine bu hafta Kemalistliğinden şüphe edilemeyecek bir isimle cevap vermek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti kabul edelim etmeyelim Osmanlı Devleti’nin hemen her anlamda devamıdır. Cumhuriyet ilan edilmese de gideceğimiz istikamet üç aşağı beş yukarı aynıdır. Başarılı olup olamadığımız ise ayrı bir tartışma konusudur ve maalesef bunca zaman geçmesine rağmen bu ülke hala sağduyulu bir şekilde geçmişi ve meselelerini tartışmayı, münazara etmeyi öğrenememiştir.
Bizi, bizden ayrılan ve İngiliz, Fransız müstemlekesi haline gelmiş eski topraklarımızla da bir tutmak yanlış olur diyerek sözü Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı eserindeki iki bölüme bırakıyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Sonradan Türkiye'de memuriyet de veren bir İngiliz, pek kibar hanımı ile Anadolu'da seyahate çıktı idi. İlk defa Konya'da bir otele inmişler. Hanım yıkanmak üzere tuvalete gitmiş. Ve içi bulanarak, âdeta sancılar içinde geri dönmüş. Adamcağız galiba İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya bir mektup yazarak: “— Aman Anadolu'nun tuvalet yerleri meselesini hallediniz!” diyordu.
Atatürk'ün en küçük ev içi teferruatı ile uğraşmasının sebebi, yıllarca taşra hayatı iptidailiğinin çilesini çekmekten, çok temiz olmasından ve milletinin şerefini kendisininki ile bir tuttuğu için, Tanzimat züppeliği aksine, vatandaşlarını kendine yetiştirmek ve “onlardan utanmak” yerine “onlarla övünebilmek” içindi. Anadolu'da en güç şeylerden biri sıhhi tesisler dediğimiz ev kısmını düzenleyebilmekti. Her yuva herkes için rahat olmalı idi.
Bir gün (Atatürk’le) beraberce bir yolculuğa çıkmıştık… Atatürk ve arkadaşlarını ağırlamak için idari ve askeri makamlar ve ileri gelenler seferber olmuşlardı. Belediye binasında bir akşam ziyafeti, ondan sonra da Orduevi'nde bir balo hazırlanmıştı. Belediye binasında kalabalığın büyük kısmı fraklı idi. Sofrada hiçbir eksik yoktu. Bir aralık ellerimi yıkamak için dışarı çıktım.........
© Karar
