Turuncu kurşun kalem boş ve temiz beyaz kağıt...
Ben turuncu kurşun kalem dedim ya siz dilerseniz onu siyaha sayın. Veya koyu yeşile, kırmızıya, limon sarısına yetmedi zambak moruna. Eskidendi o. Devlet Malzeme Ofisi damgalı kurşun kalemler. Kazık gibi, sert. Kırılgan. Soğuk ve kimsesiz. Şimdi öyle mi? Gözünüzün zevkine, elinizin yumuşaklığına, psikolojinizin esnekliğine göre, dilediğiniz zaman el uzatabileceğiniz yakınlıktalar. Kalem açacakları da öyle boy boy. Hangi derinlikte ve çapta ihtiyaç varsa kaleminizi zevkle hazırlamaya hazırlar. Silgilerden hiç söz etmiyorum. Ne kağıdı yırtıyorlar artık ne geride patır pütür sırt kiri benzeri topaklar bırakıyorlar. Dünya çok değişti. Kalem içten dışa kabuk değiştirdi. Kırtasiye denilen dünya bir renk ve zevk cümbüşü yaşadı. Kağıdın defterin düğünü söz kesip çoktan balayına çıktı. Ne var ki insan o kağıt ve kalemden uzaklaştı. Kaç kişi vardır açtığı kalemin ağacından çıkan çocuksu kokuyu hatırlayan? En son kim ve hangi amaçla tertemiz beyaz bir kağıdı topundan çıkarıp önüne serdi?
Elinde yeni açılmış turuncu bir kurşun kalem önünde tertemiz beyaz kağıt duran birisi ne kadar özgür ve güçlüdür oysa! Kişinin yazar olması gerekmez. Yazacak bir şeyinin, içinin kıpır kıpır olması yeterlidir. Mektup yazacak olsun mesela bir sevdiğine az şey midir? Ya da günlük tutacak olsun. Az önce ağzının içinde döndürdüğü kirazın dimağında bıraktığı tadı yazmaya yeltensin. Soğanlı yumurta nasıl yapılır onu tarif etsin? Çocuğuna not bırakan bir anne olsun. Otel odasında, teni hala tuzlu, derisinde derinlik ürpertisiyle sevgilisine şiir........
© Karar
