Olmayan nedir bunca olup biten arasında?
Söz her yerde, alabildiğine, tıka basa, ekranlarda, radyolarda, çarşı pazarda, sokakta, tren garlarında, uçak anonslarında, dersliklerde, mahkeme ve hastanelerde. Telkin eder gibi buyurur gibi çağırır gibi öldürür gibi uyarır gibi…Sanki hiç sahibi yokmuş yere düşüp kırılacak olsa, şıngırtısı kulak tırmalasa, dokunduğu kalp yara alsa, verdiği bilgi yanlış çıkıp hata yaptırsa, hak hukuk çiğneyip zulme dursa, hiç hiç ama hiç önemli değilmiş gibi. Söz, bir yüz taşıyan kafadan değil de mekanik iki dudaktan çıkıyormuşçasına hızla, alabildiğine dökülüp duruyor. Susmakla, acabayla, nezaketle, sabırla, bilgiyle, rikkatle, görgüyle ölçülmeden, kolayca, alışkanlıkların tütün sarısı benzeri, lekeli, koyu, ovsan, kazısan, yok saysan çıkmayacak türten. Bir torbaya doldurulsa, sıkıştırılıp dijital belleklerde saklansa, en gizli uçurumlardan yuvarlansa tükenmeyecek denli. Bunca sözmüş gibi görünen, bir şey söylüyormuş havasında konuşulan, evrenin sırrını çözmüşçesine şişine gerine sarfedilen onca söz, onca söz oluşu arasında olmayan tek şey sözün hakikati. Darası düşülse, tartılıp kalbe bastırılsa pas gibi kemirecek cinsten geçtim hakikatsizliği, dopdolu gerçek dışılık.
İnsanlar, insanlar her yerde. Kadınlara, yaşlı ve çocuklara bir şey denemez ama 1900’lerin başında Ortega Y Gasset’ye ‘çağımızın gerçeği her yerin kalabalık olması, kafeler, sokaklar her yer tıklım tıklım insan dolu’ dedirten türden bir yığılma, bir sel akışı görünümlü bedenler dalgalanışı. Ayakkabılar, elbiseler, kol saatleri, cep telefonları, sigaralar, cüzdanlar ve yaka kartları arasında erkekler, kadınlar.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d