Eşitlik ilkesine ne oldu?
Eşitlik ideali diyecektim ilkin sonra vaz geçtim. Ne de olsa ideal içinde imkansızlığı da barındırıyor. Bir şey olmadığı zaman idealleştirilir çünkü çoğunlukla. Bekleyişi ise sonsuza dek sürebilir. Gerçeklik ise daha ayakları yere basan bir kavram. Bu sebepten ‘eşitlik ilkesine ne oldu’ diye sormak niçin hala eşitlik yok hükmünü de içeriyor. İnsanın antropolojik yaralarının ne çetin ağrılara yol açtığı bilinir. O ağrıların merkezine yaklaştıkça sancının arttığı da sır değildir. Fiziksel güce dayalı bir antropolojik okumanın makul ve tutarlı tarafları olabilir lakin fiziksel güç hükmünü zamanla kaybedince eşitsizliğin hala niçin sürdüğünü anlamak için başka kıstaslar gerekir. Çok çok uzak geçmiş bir yana son birkaç asırdır sanatçısından düşünürüne, aktivistinden ütopyacısına değin nice şahsiyetin dilinden düşürmediği bir kavramdır eşitlik. Güce karşı güçle değil akıl, hukuk ve maneviyatla, temel insani hakları kuşanarak adaletsizliğe karşı çıkanlar haksız değillerdi üstelik. Eşitlik insan olmanın vasfı değil sadece garantisiydi de. Tek başına insanlar arasında değil uluslar ve kıtalar arasında da her tür eşitsizlik alıp başını gitmişti. Fransız İhtilali’nin bir sonucu sayılan eşitlik kavramı ise ulus devletler yanında bireysel girişimlerin doğuşuyla sonuçlandı. 1917 Ekim Devrimi’nin can damarıydı eşitlik. Geçmişte ne dinler ne de büyük imparatorluklar idealleştirdikleri eşitliği hayata geçiremediler yine de. Yollar, denizler, dağlar aşılıyordu fakat insanı geçmek pek mümkün olmuyordu.
Denilebilir ki 19.yy ve 20.yy her tür eşitlik arayışlarının........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d