İran’la Amerika barışır mı?
İran bir zamanlar Amerika’nın göz bebeğiydi. Sovyet yayılmacılığının önündeki engel, hassas Körfez bölgesinin siyasi hamisi ve üstelik de petrol zengini bir ülkeydi. Araları 1953’de biraz bozuldu. Ama o da çok uzun sürmedi. Petrolü millileştiren Başbakan Musaddık MI6 ve CIA’nin ortaklaşa planladığı darbeyle devrilince sorun çözüldü. Şah Rıza Pehlevi Amerika’ya istediğini verdi, İngilizler de petrol paylarını (% 40) paylaşınca yine eski güzel günlere, hatta daha iyisine dönüldü.
Amerika İran’a bol bol silah sattı, işkenceleriyle ünlü SAVAK’ı ve dahası petrol ve gaz zengini ülkeye her nedense ilk nükleer reaktörü kurdu. Son dakikaya kadar da Şah’ın arkasında durdu. Ancak Şah dayanamadı ve Paris’ten Tahran’a dönen Humeyni’ye ülkesini istemeye istemeye teslim etti. Yeni rejim de radikalleştikçe büyükelçiliğini basarak Amerika ile olan tüm bağlarını koparttı.
Rehine krizleri, mali yaptırımlar, müdahale teşebbüsleri derken ilişkiler iyice gerildi. İran’ın İsrail’e, İsrail’in İran’a olan özel ilgisi de Amerika’nın bakışı açısını belirledi. Carter’dan Trump’a tüm Amerika Başkanları’nın bir İran politikası oldu. Çoğu yöntem olarak yaptırım uygulamayı, halkı boğarak rejime isyan ettirmeyi seçti. Zaman zaman amaca ulaşılmaya yakınlaşılsa da ülkenin o çok arzu edilen........
© Karar
