Doğruluktan yana olmamak içimizi acıtmaz mı?
Epey bir süredir bu köşede, özellikle AK Parti iktidarı döneminde dindarların iyi bir sınav vermediğine dikkat çeken ve dindarların bu halini eleştiren yazılar yazıyorum.
Bazı okurlar, “Dünyada bunca kötülük varken, işi gücü bırakıp dindarların eksiklerini arayan ve onları kötüleyen yazılar yazıyorsun, herkes iyi, bir tek dindarlar mı kötü” şeklinde öfkeli mesajlar gönderiyorlar.
Memlekette dindar-muhafazakar iktidarın her şeye hakim olduğu, gerek siyasi muhalefetin gerekse sivil muhalif kesimlerin iktidara yan bakmaktan bile çekindiği bir dönemde, dindarların en küçük eleştiriye bile tahammülsüzlüğünü anlamak mümkün elbette.
Zira onlar kendilerini hem memleketin tek sahibi hem de bütün günahlardan azade olarak görüyorlar.
Onlara göre, Allah sadece dindarların Allah’ıdır. Dolayısıyla dünyaya Allah adına nizamat verme ve insanları doğru yola ulaştırma da onların yetkisi dahilindedir. Dini vecibeleri hakkıyla yerine getirmeyenler, doğru yoldan saptıkları için dindarlarla aynı eşit haklara sahip değildirler!
“Müslümanım” deyip ibadetlerini yerine getirmeyen, Hayrettin Hoca’nın ifadesiyle ‘fasık’ olanların devlet kurumlarında görev almalarına, belediye başkanı olmalarına, dahası devleti yönetmelerine izin verilmemelidir!
İşte ben tam da böyle bir dindarlık anlayışına karşıyım. Çünkü Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in tarif ettiği İslam’ın böyle bir dindarlık önerisi yok.
Biliyoruz ki Hz. Peygamber’in en önemli vasfı........
© Karar
